20 Aralık 2012

Grup A Streptokokal Farenjit Tanı ve Tedavisi

Grup A Streptokokal Farenjit Tanı ve Tedavisi Klinik Yaklaşım Kılavuzu: Amerikan Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (IDSA) Güncellemesi 2002 yılında IDSA tarafından yayınlanan kılavuz, 2012 yılı Eylül ayında yayınlanan kılavuz ile güncellenmiştir. Önerilerin sistematik ağırlığı “güçlü” ve “zayıf”, kanıtlarının kalitesi ise “yüksek”, “orta”, “düşük” ve “çok düşük” olarak belirtilmiştir. Grup A Streptokokal Farenjit (GASF) Tanısı için Öneriler: I. GASF Tanısı Nasıl Koyulmalıdır? Boğazdan alınan sürüntünün hızlı antijen belirleme testi (RADT) veya kültürü yapılmalıdır. Klinik belirti ve bulgular tek başına viral ya da GASF ayrımı yapmak için yeterli değildir. Çocuk ve adölesanlarda RADT negatif çıkar ise, bu durum bir kültür alınarak desteklenmelidir (güçlü, yüksek). Test yüksek oranda spesifik olduğu için, pozitif RADT sonrası kültür kontrolüne gerek yoktur (güçlü, yüksek). Erişkinlerde RADT negatif çıkar ise, bu durumun kültür ile desteklenmesi gerekli değildir (güçlü, orta) çünkü GASF erişkinlerde daha düşük oranda görülür ve ardından akut romatizmal ateş (ARF) gelişme riski de çok düşüktür. GASF tanısında, anti-streptokokal antikor titreleri, güncel değil geçmiş olayları gösterdiği için önerilmemektedir (güçlü, yüksek). II. GASF için kimler test edilmelidir? Klinik ve epidemiyolojik bulguları viral etioloji düşündüren (öksürük, rinore, ses kısıklığı, oral ülserler) akut farenjitli çocuk ve erişkinlerin test edilmesi gerekli değildir (güçlü, yüksek). 3 yaşın altında çocukların test edilmesi gerekli değildir. Bu yaş grubunda ARF nadirdir. Ayrıca bu grupta GASF nadirdir ve klasik GASF klinik prezentasyonu da nadirdir. Kendisinden büyük kardeşi olması gibi başka risk faktörleri olan çocuklara test uygulanabilir (güçlü, orta). Tedavi sonunda RADT ya da boğaz kültürü önerilmemektedir (güçlü, yüksek). GASF’i olan bireyler ile aynı evde bulunan asemptomatik bireylere tanı testi yapılması ya da empirik olarak tedavi verilmesi rutin olarak önerilmemektedir (güçlü, orta). Grup A Streptokokal Farenjit (GASF) Tedavisi için Öneriler: III. GASF tanısı almış birey için tedavi önerileri nelerdir? GASF’i olan bireyler, uygun dozda uygun bir antibiyotik ile, organizmayı farinksten eradike edecek kadar süre (genellikle 10 gün) tedavi edilmelidir. Penisilin ve amoksisilin ilk tercihler olarak önerilmektedir (güçlü, yüksek). Penisilin alerjik bireyler için öneriler birinci kuşak sefalosporin (anafilaktik sensitivite yoksa), klindamisin, klaritromisin (10 gün); veya azitromisindir (5 gün) (güçlü, orta). IV. Ek olarak NSAID, asetaminofen, aspirin veya kortikosteroid verilmeli midir? Ek tedavi faydalı olabilir. Gerektiğinde orta/ağır belirtilerin tedavisi veya yüksek ateşin kontrolü için bir NSAID ajan veya asetaminofenin analjezik/antipiretik olarak uygun antibiyotiklere ek olarak kullanımı düşünülmelidir (güçlü, yüksek). Çocuklarda aspirin kullanımından kaçınılmalıdır (güçlü, orta). Kortikosteroidin ek tedavi olarak kullanımı önerilmez (zayıf, orta). V. Sık, rekürren belirgin GASF atakları geçiren bireyin farinkste taşıyıcı olması olası mıdır? Klinisyenlerin GAS laboratuar bulgusu olan, sık rekürren farenjit geçiren olgularda gerçekten birden fazla GASF geçiriyor olabileceğini olduğu kadar; kronik GAS taşıyıcısı olan bireyin tekrarlayan viral enfeksiyonlar geçiriyor olabileceğini de düşünmesini öneriyoruz (güçlü, orta). Bireylerin GAS taşıyıcısı olup olmadıklarını öğrenmek için çaba göstermelerini ya da taşıyıcı iseler antibiyotik tedavisi almalarını rutin olarak önermiyoruz. Çünkü, taşıyıcıların GASF’i yakınlarına yaymaları çok olası değildir; ayrıca, süpüratif ya da süpüratif olmayan (ör. ARF) komplikasyon geliştirme olasılıkları da yoktur ya da çok düşüktür (güçlü, orta). Sadece GASF frekansını azaltmak için tonsillektomi yapılmasını önermiyoruz (güçlü, yüksek). Makalenin tam metnine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. IDSA GASF 2012 Guideline

13 Aralık 2012

Yutma güçlüğü tedavisinde yeni bir yöntem

Disfaji (Yutma Güçlüğü) Rehabilitasyonunda Kullanılan Oral Egzersizler Sırasında Sağlıklı Bireylerde Görülen Beyin Aktivasyonu: Fonksiyonel Manyetik Rezonans Çalışması Yaşlı popülasyonun artması, bakıma ihtiyaç duyan bireylerin sayısında da bir artışa yol açmaktadır. Örneğin Japonya’da bakıma ihtiyaç duyan birey sayısı 4,7 milyona ulaşmıştır. Buna paralel olarak bakıma ihtiyaç duyan yaşlı disfaji hastalarında da artış görülmektedir. Oral egzersiz eğitiminin yutmanın oral ve faringeal fazlarını desteklediği; faringeal konstriktör kas zayıflığı, dil ve dudak hareket bozuklukları gibi klinik durumlarda düzelme sağladığı; ayrıca periferik ve santral sinir sistemi üzerinde olumlu etkileri olduğu ifade edilmektedir. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (FMRG) ile beyin aktivitesi kan oksijen seviyesi bağımlı (blood oxygen level dependent [BOLD]) sinyaller kullanılarak görüntülenebilir. Yakın dönemde bazı çalışmalarda tükürük ve su yutma sırasında beyin aktivitesi araştırılmıştır. Oral egzersizler sırasında, sağlıklı bireylerde dahi, FMRG kullanılarak yapılan çalışmalar çok kısıtlıdır. Ogura ve arkadaşları, oral kullanamama-atrofi hastalarında ağız içerisinde top yuvarlama şeklinde tanımladıkları yeni oral egzersiz ve konvansiyonel dil ve dudak egzersizleri sırasında FMRG sonuçlarını rapor etmiştir. 8 sağlıklı, sağ el kullanan, nörolojik ve psikiyatrik hastalığı olmayan genç birey şu egzersizleri uygulamıştır: 1. Dudak büzme ve dudak germe egzersizi: Ağız köşesini tekrarlayan şekilde çekerek dudağı dışarı çıkarmak 2. Dil çıkarma egzersizi: Tekrarlayacak şekilde dili dışarı ve içeri hareket ettirme 3. Lateral (yan) dil egzersizi: Dil kenarını tekrarlayan defalar sağ ve sol yanak içi mukozasına ittirme 4. Ağızda top yuvarlama egzersizi: Şekeri ağızda gezdirir gibi 1,8 cm çapında, kazara yutmayı önlemek için üzerinde sütürler bulunan topu ağızda sağdan sola gezdirmek Bahsedilen dört egzersiz 32 saniye hareket, 32 saniye dinlenme olacak şekilde bloklar halinde uygulanmış. Bireyler FMRG yapılmadan birkaç gün önce egzersizler hakkında bilgilendirilerek çalışma yapmaları sağlanmış. İşlem sırasında bireyler sırt üstü yatmakta imiş. Veriler Montreal Nöroloji Enstitüsü (MNI) şablonu üzerinde normalize edilmiş. Hastaların kafa hareketini minimize etmek için 1 mm ve 1 dereceden az hareket oluşacak şekilde kafaları sabitlenmiş. Precentral gyrus (motor bir alandır) ve serebellum (motor ve duyusal fonksiyonları kontrol eder) aktivasyonu her 4 egzersizde de görülmüştür. Yine dört egzersizin hepsinde her iki hemisfer aktive olmuştur. Ancak 4 egzersiz içerisinde top yuvarlama egzersizinde daha geniş bilateral aktivite alanları ve en yüksek değerler elde edilmiştir. Dudak büzme ve dudak germe egzersizi: Serebellum, presentral gyrus ve postsentral gyrusta bilateral aktivite, lentiform nukleusta sadece sağda aktivite. Dil egzersizleri: Presentral gyrus bilateral olarak aktif, beyin aktivitesi daha geniş alanlarda izleniyor, aktivite değerleri dudak egzersizlerine göre daha yüksek. Top yuvarlama egzersizi: Dudaklar, dil ve bukkal mukozanın koordine hareketini gerektiriyor. Dört aktivite içerisinde aktivite alanlarının en yaygın ve aktivite düzeyinin en çok olduğu egzersiz. Bu aktivite sırasında duyusal stimülasyonla ilgili olan postsentral gyrusta olan aktivitenin bukkal mukozaya dokunmalar sırasında olduğu düşünülüyor. Medial frontal gyrusta aktivite sadece top egzersizi ve lateral dil egzersizinde bulunmuş. Bu bölgenin hafıza, motor hazırlık ve uzaysal dikkat ile ilgili olduğu bildiriliyor. Serebellum ve talamus aktivitesi de daha önce dil hareketleri ile bildirilmiş ancak top egzersizinde aktivite daha fazla bulunmuş. Serebellum aktivitesinin yapılmakta olan egzersizin karmaşıklığı ile ilişkili olduğu düşünülüyor. Lentiform nukleus (putamen) motor öğrenme ile ilişkilendiriliyor. Bu bölge lateral dil, dudak ve top egzersizinde aktif. En yüksek aktivite top egzersizi ile elde edilmiş. Bu çalışma ile ayrıca, dil hareket egzersizlerinin ağızda yiyecek olmadan daha etkin olduğu ifade ediliyor. Dilin, bolus oluşturma, bolusun tutulması, bolus besleme ve çiğneme hareketleri sırasında da önemli olduğundan, dolayısıyla disfaji tedavisi sırasında dil hareketlerine geniş yer verilmesi gerekliliği ifade ediliyor. Burada bahsedilen top egzersizinin basit aşamalardan yiyecek kullanılacak aşamaya geçmeden önce kullanılabilecek etkin bir yöntem olabileceği vurgulanıyor. Yazının tam metnine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Ogura 2012 Dysphagia

Ses Kısıklığı

Ses kısıklığına yol açan nedenler, tanı ve tedavisi hakkında Yakın Doğu Üniversitesi Televizyonu tarafından yapılan röportajın videosuna aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Ses Kısıklığı Video

Laringofaringeal Reflü

Laringofaringeal Reflü tanı ve tedavisi hakkında Yakın Doğu Üniversitesi Televizyonu tarafından yapılan röportajın videosuna aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Laringofaringeal Reflü Video

02 Aralık 2012

Olgularla Baş Boyun Radyolojisi

Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahi Derneği periyodik eğitim
toplantısı 13 Aralık 2012 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Öğretim Üyeleri Kafeteryasında gerçekleştirilecektir.
Programı aşağıda görebilirsiniz.
Saygılarımızla.
Yönetim Kurulu adına
Doç.Dr. Haldun OĞUZ
Genel Sekreter

13 Aralık 2012, 19:00
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Öğretim Üyeleri Kafeteryası

Bilimsel Koordinatör: Prof.Dr. Oğuz Öğretmenoğlu

Olgularla Baş Boyun Radyolojisi
Doç.Dr. Burçe Özgen Mocan
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Radyoloji Anabilim Dalı

30 Kasım 2012

Sistemik steroid tedavisine yanıt vermeyen ani işitme kaybı olgularında tedavi

Sistemik steroid tedavisine yanıt vermeyen ani işitme kaybı olgularında topikal insülin benzeri büyüme faktörü uygulaması hakkında sonuçları rapor eden bir çalışmanın geniş özetine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. YDU-KBB IGF-AIK

29 Kasım 2012

Ani işitme kaybında tanı ve tedavi

İdiyopatik ani gelişen sensörinöral işitme kaybında tanı ve tedavi konusunda bir makalenin geniş özetine aşağıdaki bağlantıya tıklayarak ulaşabilirsiniz. IASNIK – YDU KBB Blog

28 Kasım 2012

Sulkus: Eksizyon, Birincil Sütür ve Medializasyon Laringoplasti

Sulkus vokalis (SV), ses tellerinin tanısı en zor koyulabilen ve tedavisi en güç rahatsızlıklarından birisidir. Etiolojisi tam olarak anlaşılmış değildir. Yaklaşık yarısının konjenital olduğu düşünülmektedir. Fonotravma ile, ya da ses kıvrımı kistinin patlaması sonucu oluşabileceği de bildirlmektedir. Histolojik olarak, lamina proprianın yüzeysel kısmı yoktur, bazı olgularda vokal ligamentin de bulunmadığı gözlenmektedir. Ford tarafından yapılan sınıflamasına göre tip 1 fizyolojik SV, tip 2 ses kıvrımı serbest kenarında çizgi şeklinde depresyon, tip 3 ise derin, cep benzeri oyuk olarak ifade edilmektedir. SV tanısı videolaringostroboskopik olarak koyulabilir. Ancak bazı olgularda kesin tanı ancak mikroskop altında ameliyathane koşullarında koyulabilmektedir. SV tedavisinde ses terapisi, cerrahi ya da her ikisinin birlikte kullanımı temel teşkil etmektedir. Cerrahi tedavi seçenekleri şunlardır: 1. insizyon ve sulkus epitelinin kaldırılması 2. insizyon ve sulkus epitelinin kaldırılması; otolog yağ, fasya, ya da başka maddeler ile greftleme 3. insizyon ve sulkus epitelinin kaldırılması; sulkus boyunda dikey kesiler yapılması 4. eksizyon ve oluşan defektin birincil sütürasyonu 5. lazer uygulamaları 6. steroid ya da başka rejeneratif maddelerin enjeksiyonu 7. eksizyon ve oluşan defektin birincil sütürasyonu; medializasyon laringoplasti Yılmaz, yukarıda 7 numaralı olarak ifade edilen metodu ile ameliyat ettiği 44 olgusunu sunmuştur. Olguların tamamında tip 2 ya da 3 sulkus mevcuttur, hastalara ameliyat öncesi ses terapisi uygulanmıştır. Hastalar ameliyat öncesi ve ameliyattan 1 yıl sonra GRBAS, SHE-30, videolaringostroboskopi ile glottal kapanma, mukozal dalga amplitüdü, simetrisi ve periyodisitesi açısından değerlendirilmiş, akustik ve aerodinamik analizleri yapılmıştır. Tüm hastalara eksizyon ve oluşan defektin birincil sütürasyonu ile birlikte 2 olguda bilateral yakınlaştırma laringoplastisi, 42 olguya ise hyaluronik asit veya kalsiyum hidroksiapatit ile injeksiyon uygulanmıştır. Hastalar 4-8 hafta süren ciddi disfoni tarif etmiş, ancak sütürleri 4-6 haftada kendiliğinden atılmış, sonrasında ise sesleri belirgin düzelme göstermiştir. Ameliyat öncesi ve sonrası değerlendirilen verilerden GRBAS parametrelerinden G,R ve B değerleri istatiksel anlamlı derecede düzelirken, A ve S değerlerinde değişiklik görülmemiştir. SHE-30’da anlamlı derecede düzelme görülmüştür. Glottal kapanma ve mukozal dalga amplitüdünde anlamlı düzelme görülmüş, simetri ve periyodisitede fark görülmemiştir. Aerodinamik analiz parametrelerinden maksimum fonasyon süresi, ortalama hava akımı hızı, ortalama etkinlik ve ortalama basınç değerleri anlamlı derecede düzelmiş, ortalama güç ve rezistansta fark görülmemiştir. Uzatılmış ses analizinde temel frekans ve yumuşak fonasyon endeksi dışındaki tüm parametrelerde, metinden ses analizinde ise temel frekans, ses türbülans endeksi ve yumuşak fonasyon endeksi dışındaki tüm parametrelerde anlamlı istatiksel anlamlı iyileşme saptanmıştır. Sulkus konusunda yayın sayısı çok azdır. Tedavi için ise çok sayıda değişik alternatif önerilmektedir. Cerrahi tedavinin sonuçları konusunda hastaların beklentilerinin gerçekçi ve düşük düzeyde olması gereklidir. Yazının tamamına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Yılmaz EAORL 2012

27 Kasım 2012

Eagle Sendromu'nda Stiloid Uzantı Cerrahisi Komplikasyonu

Eagle Sendromlu (stiloid uzantı adı verilen kemik çıkıntının uzun olması ya da stilohyoid bağın kireçlenmesi sonucu yüz ve boyun bölgesinde ağrı ile belirti veren bir hastalık) bir olguda stiloid uzantı cerrahisi sonrası gelişen trigeminal nevralji konulu olgu sunumuna ulaşmak için aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsiniz. YDU KBB Blog - Eagle

26 Kasım 2012

Reflü Larenjit

Laringofaringeal Reflü (Reflü Larenjit), mide içeriğinin geriye kaçısı ile oluşan bir rahatsızlıktır. Bu konu ile ilgili bir radyo programının kayıtlarına ulaşmak için aşağıda yer alan bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Reflü Larenjit (Radyo)

23 Kasım 2012

Tek taraflı utriküler disfonksiyona bağlı horizontal nistagmus

Horizontal nistagmusu olan ve tek taraflı utriküler disfonksiyon teşhisi alan bir olgu ile ilgili yazıya aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. YDU KBB Blog - Utrikuler Disfonksiyon

22 Kasım 2012

Tıkayıcı Uyku Apnesinde Çok Seviyeli Cerrahinin Güvenliği

Uyku ile ilişkili solunum bozuklukları (USB); horlama, üst hava yolu rezistans sendromu ve tıkayıcı uyku apnesinden (TUA) oluşan bir hastalıklar spektrumu olarak tanımlanabilir. USB’nin erkeklerde %24, kadınlarda ise %9 oranında görüldüğü bildirilmektedir. Çoğu USB hastasının tanı almadığı bilinmektedir. Orta-ağır TUA’si olan kadın hastaların %93’ünün, erkeklerin ise %82’sinin tanısı koyulmamıştır. TUA’nin kardiyovasküler ve solunum sistemleri üzerine ve nörobilişsel fonksiyonlar üzerine ciddi etkileri olduğu çok iyi belgelenmiştir. USB ile hipertansiyon arasında kuvvetli bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Bunun uyku bölünmesi, gece oluşan hipoksemi (kanda oksijen düzeyinin düşmesi) ve artmış sempatik tonus nedeniyle olduğu düşünülmektedir. Cerrahi geçirdiklerinde TUA hastalarının hava yolu problemleri ile karşılaşma riskleri yüksektir. Bunun nedeni bu olguların, küçük mandibula, büyük dil, kısa ve kalın boyun yapıları nedeniyle anestezist için güç olgular olması olarak ifade edilmektedir. Ayrıca TUA olguları kas gevşeticilere ve narkotik analjeziklere çok duyarlıdır. Anesteziden uyanır iken solunum depresyonu ve tekrarlayan apneler görülebilir. Narkotik analjezikler kullanıldıktan sonra 4-12 saat süren solunum baskılanması görülebilir. Laringeal ödem ise bazı serilerde %5,7 oranında rapor edilmiştir. Bu durum profilaktik steroid kullanımı ile aşılabilir. Apne indeksi (AI) 70’den yüksek ve en düşük oksijen konsantrasyonu %80’den düşük olan hastalar ameliyat sonrası komplikasyonlar açısından, özellikle oksijen satürasyon düşmeleri yönünden daha yüksek risk altındadır. 487 hastaya yapılan 1698 cerrahi işlemi değerlendiren bir çalışmada, genel komplikasyon oranı %7,1 olarak bulunmuştur. Komplikasyonların dökümü şu şekildedir: • Kanama problemleri (%3,1): Ameliyat sonrası 7-15. günler arasında gelişmiştir. Toplam 15 hastadan 8’inin ameliyathaneye alınması gerekmiştir. Hiçbirisine kan transfüzyonu gereksinimi olmamıştır. Olguların birinin gingko biloba, birinin ise aspirin kullandığı belirlenmiştir. • Kalıcı hipertansiyon (%3,1): Bu hastaların tamamında preop hipertansiyon mevcuttur. • Dilde şişlik (%1,8): Tüm olgularda dil askı sütürlerine bağlı olarak oluşmuştur. • Oksijen satürasyonunda düşme (%1,2): Tüm hastalarda postop ilk 180 dakikada olmuştur. • Negatif basınca bağlı pulmoner ödem (%0,4): Anesteziden uyanırken inspirasyon sırasında tüpün ısırılmasına bağlıdır. İntravasküler sıvı, alveollere çekilmektedir. • Hava yolu tıkanıklığı (%0,2): Sadece bir adet burun, damak ve dil cerrahisinin birlikte yapıldığı bir olguda postoperatif 2. günde, ağır öksürük sonrası ağız tabanında başlayan kanama sonrası gelişmiştir. Acilen nazoendotrakeal olarak entübe edilmiş ve 3 gün süre ile sedasyon altında entübe olarak kalmıştır. • Nazofarinks stenozu: Hiçbir olguda görülmemiştir. Tüm TUA olguları ameliyat sonrası en az 3 saat süre ile yoğun gözetim altında tutulmalıdır. Perioperatif CPAP (devamlı pozitif hava yolu basıncı) kullanımı ameliyat sonrası solunum sorunlarının azaltılması için önerilmektedir. Bu çalışmadaki hastaların ilk grubu burun ve damak cerrahisinin tek seansta yapıldığı olgulardır. Bu grup hastalar ameliyat sonrasında en az 6 saat süre ile hastanede tutulmuştur. İkinci grup hastalar ise burun, damak ve dil cerrahisine tabi olup, en az bir gece hastanede takip edilmiştir. Makalenin tamamına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz (Pang KP, et al. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 2012;138:353-7). doi:10.1001/archoto.2012.130

Grip

Grip konusunda Volume dergisinde yayınlanan köşe yazısına ulaşmak için lütfen aşağıdaki bağlantıya tıklayınız.

17 Kasım 2012

Laringofaringeal Reflü

Laringofaringeal Reflü hakkında Volume dergisine yazdığım metine ulaşmak için lütfen aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:

Laringofaringeal Reflü – Volume 200602

12 Kasım 2012

Laringofaringeal Reflü için Risk Faktörleri

Saruç ve arkadaşları tarafından yapılan ve European Archives of Otorhinolaryngology dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, gastroözefageal reflü [GER] (mideden yemek borusuna mide içeriğinin geri kaçışı) hastalığı olan bireylerde laringofaringal reflü [LFR] (gırtlak düzeyine kadar ulaşan, mide içeriğinin geri kaçışı) görülmesi ile ilgili risk faktörleri olarak şu değişkenler belirlenmiştir: Erkek hasta, hiatus hernisi, hastalık belirtilerinin uzun süredir devam ediyor olması, yüksek vücut kütle endeksi, erozif GER ve Barrett özefagusu bulunması. Helicobacter pylori varlığı ile LFR arasından anlamlı bir birliktelik saptanmamıştır. Makaleye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Reflü şikayetleri nelerdir?

Laringofaringeal Reflü (Mide içeriğin geriye/yukarıya ses telleri düzeyine kaçması) hastalarında en sık görülen şikayetler nelerdir?
 
Ses kısıklığı ve ses ile ilgili diğer şikayetler
Boğaz temizleme
Boğazda artmış mukus salgısı ve geniz akıntısı
Yiyecekleri, sıvıları ya da hapları yutmada güçlük
Yemek yediken ya da yattıktan/uzandıktan sonra öksürme
Solunum sorunları, boğulacakmış gibi olma hissi
Tekrarlayan, rahatsız edici öksürük
Boğazda bir şey yapışmış ya da boğazda birşey kalmış hissi
Göğüs ortasında yanma
Göğüs ağrısı
Hazımsızlık
Ağıza mide suyu gelmesi
 

04 Kasım 2012

Tek taraflı ses teli felcinde yağ enjeksiyonu

Tek taraflı ses kıvrımı (ses teli/vokal kord) felcinin en sık nedeni tiroid ameliyatlarıdır. Otolog (bireyin kendisinden alınan) yağ enjeksiyonu bu patolojinin belirtilerini düzeltmek için kullanılan yöntemlerden birisidir. Tayvan'da yapılan bir çalışma ile yağ enjeksiyonu yapılan bireyler ortalama 26 aylık bir süre sonunda 3 boyutlu tomografi ile değerlendirilmiş ve yağ dokusunun ses kıvrımı düzeyinde hala bulunduğu belirlenmiştir. Enjekte edilen yağın dokuda uzun süre kalabildiği ve tiroid ameliyatlarına bağlı tek taraflı ses kıvrımı paralizisi olan bireylerin seslerinin daha iyi hale getirilmesinde anlamlı fayda sağladığı ifade edilmiştir. Surgery 2009;146:82-7.