14 Kasım 2007

DÜNYA DİABET GÜNÜ

Dünya Diabet Günü, Uluslarası Diabet Federasyonu ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından, dünya üzerinde artan diabet sorununa dikkat çekmek amacıyla oluşturulmuş bir projedir. 20 Aralık 2006'da Birleşmiş Milletler, Dünya Diabet Günü'nün bir Birleşmiş Milletler günü olarak tanınması ve 14 Kasım 2007'den itibaren bu günün her yılın aynı günü gerçekleştirilmesine karar vermiştir. 

29 Ekim 2007

CUMHURİYET BAYRAMI

Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. 
Yüce Ata'mızın dediği gibi "Ne mutlu Türküm diyene!..."

11 Eylül 2007

OTİTİS MEDİA VE ÇOCUK GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİSİ

Otitis media ve çocuklarda dil-konuşma ve akademik performansa etkisi konulu Pediatrik KBB Derneği toplantısında yapılan konuşma görsellerine ait .pdf dosyaya aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Dr. Haldun OĞUZ

31 Ağustos 2007

ÇOCUK SES TELİ PARALİZİLERİNDE TEDAVİ

Archives of Otolaryngology Head and Neck Surgery'nin Ağustos 2007 sayısında yayınlanan bir makaleye göre unilateral vokal kord paralizisi olan çocuklarda injeksiyon laringoplasti, tiroplasti ve ansa servikalis - rekürren laringeal sinir greftlemesi tekniklerinin herhangi birisi ile tatminkar sonuçlar alınabilmektedir.  

21 Temmuz 2007

OLGU SUNUMU: VIRCHOW NODU (TROISIER BELİRTİSİ)

New England Journal of Medicine'ın 19 Temmuz tarihli sayısında verilen bir olgu sunumunu sizlerle paylaşmak istiyorum. 56 yaşında, boyun sol tarafında ağrısız şişlik ve sarılık şikayetleri ile başvuran kadın hastanın yapılan muayenesinde sol supaklaviküler bölgede 6x6 cm boyutlarında bir şişlik belirlenmiş. Akciğer grafisi ve abdomen BT'sinde akciğer ve karaciğerde çok sayıda tutulum tespit edilen hastanın üst GİS endoskopisinde Vater ampullasında kitle tespit edilmiş. Buradan ve boyun kitlesinden alınan biyopsiler, adenokarsinom ve metastazı olarak rapor edilmiş. Sol supraklavikuler bölgeye abdominal malignitelerin torasik kanal yoluyla metastaz yapabileceğinin akılda tutulması gerekliliği vurgulanmıştır. 
 

25 Haziran 2007

GENİZ ETİ VE BURUN İÇİ STEROİD SPREY KULLANIMI

İtalya'da yapılan ve Pediatrics dergisi Haziran 2007 sayısında yayınlanan bir makaleye göre %75'ten fazla nazofarinksi tıkayan adenoid dokusu (geniz eti) bulunan çocuklarda burun için mometazon furoat kullanımı sonrası plaseboya oranla anlamlı dercede küçülme olduğu bildirilmektedir.

07 Haziran 2007

ADENOİDEKTOMİ VE VENTİLASYON TÜPÜ

Avustralya'dan yapılan ve Laryngoscope dergisi Mart 2007 sayısında yayınlanan, 50000'den fazla çocukta yapılan ventilasyon tüpü tatbiki prosedürlerini değerlendiren bir çalışmaya göre, ventilasyon tüpü uygulanması (VTU) sırasında adenoidektomi (geniz eti ameliyatı) yapılması, tekrar VTU gerekliliğini azaltmaktadır.  

21 Mayıs 2007

ROSİGLİTAZON VE KARDİYOVASKÜLER RİSK

Tip II Diabetes Mellitus tedavisinde kullanılan rosiglitazon içerikli ilaçların Myokard enfarktüsü riskini ve kardiovasküler nedenli ölüm riskini arttırdığını bildiren bir çalışma New England Journal of Medicine dergisinin 14 Haziran sayısında yayınlanacaktır. İlgililer yazıya başlığa tıklayarak ulaşabilirler.

08 Mayıs 2007

VOKAL KORD POLİP VE KİSTLERİNDE SES TERAPİSİ

Otolaryngology Head and Neck Surgery dergisi Mayıs 2007 sayısında yayınlanan bir makaleye göre vokal kord polip ve kistlerinin %49'u sadece ses terapisi ile tedavi edilebilmektedir. Şeffaf poliplerin fibrotik veya hemorajik poliplere göre ses terapisinden daha çok fayda gördüğü bildirilmektedir. Makalenin özetine başlığa tıklayarak ulaşabilirsiniz.
--
Dr. Haldun OĞUZ
drhoguz@gmail.com

19 Nisan 2007

TİNNİTUS TEDAVİSİNDE GABAPENTİN

Archives of Otolaryngology dergisi Nisan 2007 sayısında yer alan bir çalışmaya göre, İdiopatik Subjektif Tinnitus tedavisinde 8 haftalık gabapentin kullanımı ile plasebo arasında anlamlı fark tespit edilememiştir. Makalenin özetine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. 

14 Nisan 2007

ULUSAL DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI KONGRESİ

4. Ulusal Dil ve konuşma Bozuklukları Kongresi, 3-5 Mayıs tarihlerinde Yeditepe Üniversitesi ev sahipliğinde İstanbul'da yapılacak. Kongre ile ilgili bilimsel programa http://www.udkbk.org/3.asp  adresinden ulaşabilirsiniz.
--
Dr. Haldun OGUZ

11 Nisan 2007

ALSTRÖM SENDROMU

Progresif görme ve işitme kaybı olarak tanımlanan Alström sendromu, genetik geçişlidir. Etkilenen diğer organ sistemleri arasında böbrekler, kalp ve endokrin sistem sayılabilir. Annals dergisinin Nisan 2007 sayısında konu ile ilgili bir makaleye ulaşabilirsiniz. http://www.annals.com/2007/Apr2007_Abstracts.htm#281
--
Dr. Haldun OGUZ
drhoguz@gmail.com

29 Mart 2007

PERİFERİK FASİAL PARALİZİDE ANTİVİRAL TEDAVİ

Otology Neurotology dergisi Nisan 2007 sayısında yayınlanan bir makaleye göre, standart prednizolon tedavisine ek olarak 1000 mg/gün, 5 gün valasiklovir tedavisi verilen bireylerde düzelmenin sadece prednizolon alan bireylere göre anlamlı derecede daha yüksek olduğu görülmüştür.
ONO 042007

13 Mart 2007

SES TERAPİSİ

Ses terapisi, ses problemlerinin tamamında kullanılabilecek bir tedavi yöntemidir. Bazı ses rahatsızlıklarında tek tedavi yöntemi olarak kullanılır iken, bazılarında ise tıbbi (ilaçla) veya cerrahi tedavinin öncesi ve sonrasında destekleyici olarak kullanılabilir. Çok faydalı olmasına rağmen, hiçbir ses patolojisi için özgün bir ses terapisi yöntemi yoktur. Aksine, her hasta için seçilen ses terapisi yöntemi, yoğunluğu ve süresi, hastanın ihtiyaçlarına göre birbirinden farklı olmalıdır. İdeal olarak ses terapisine başlamadan önce hastanın ses probleminin nedeni belirlenmelidir. Bu amaçla objektif ses analizinin yapılması ve ses tellerinin videolaringostroboskopi ile değerlendirilmesi gereklidir. Elde edilen bulgular hasta ve ses terapisinde aktif rol oynayacak ekip ile (Kulak Burun Boğaz Uzmanı ve Ses Patoloğu)   ve eğer hasta bir ses profesyoneli ise sesi ile ilgilenen diğer kişilerle (Ses Koçu, Şan Eğitmeni gibi) birlikte değerlendirilmeli ve terapi amaçları belirlenmelidir.

Son yıllarda larinks (gırtlak, hançere) hakkındaki bilgilerde görülen ani artış, ses ve ses rahatsızlıklarının fizyolojisi, bozuklukları ve tedavisine olan ilgiyi de arttırmıştır. Bu sayede sesin objektif değerlendirmesi ve ses tellerinin görüntülenmesi konularında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Böylece, çok daha hızlı ve doğru tanılar elde edilmekte ve tedavi sürecine bir an önce geçilebilmektedir. Her geçen gün, hem ses rahatsızlıkları ile uğraşan sağlık profesyonellerinin, hem de sesi ile hayatını kazanan ses profesyonellerinin zaman kısıtlılıkları da arttığından, günümüzdeki ses terapi protokolleri yaklaşık 6-10 seans olarak planlanmaktadır. Her ses terapisi yönteminin amaçları farklı olmakla beraber, tüm ses terapi teknikleri için evrensel olan bazı genel hedefler de mevcuttur. Bunlar gerek cerrahi öncesi yada cerrahi sonrası için verilen ses terapileri, gerekse tek tedavi olarak kullanılacak ses terapisi için önem arz eder:

  1. Hasta eğitimi: Hasta eğitimi, tüm tedavi protokolleri için birinci basamaktır. Her hasta, sesin nasıl oluştuğunu ve kendilerindeki problemin sesinde nasıl bir sıkıntıya yol açtığını anlamalıdır. Hasta ses terapisinin mantığını, kullanılacak tekniği ve tedavinin amaçlarını anlamalıdır. Tedavi yaklaşımı hastanın aklına yatmıyorsa, yada terapiyi uygulayacak kişi kararlı değil veya yeterli açıklama yapmıyorsa, hastanın tedavi programına uyum göstermesi güç olacaktır.
  2. Ses hijyeni: Her hasta için uygulanması gereken ses hijyeni kurallarının yanı sıra, her hasta için özgün olarak dikkat edilmesi, buna uygun olarak yapılması/yapılmaması gereken konular belirlenmelidir. Örneğin tüm ses kullanıcıları için yeterli sıvı alımı, gerekirse bulunulan ortamın nemlendirilmesi önemlidir. Kişisel ses kullanım alışkanlıkları hakkında bilgi sahibi olunması, genellikle sesin yoğun olarak kullanıldığı ortam ve ortamdaki gürültü özelliklerinin bilinmesi, ve diğer çevresel faktörlerin irdelenmesi daha sağlıklı ses alışkanlıklarının kazanılmasını sağlayacaktır. Sigara kullanılmaması, genel stresin azaltılması, kullanılan ilaçlar ve bunların vücut sıvıları üzerine etkisinin bilinmesi de önemli gerekliliklerdir.
  3. Aşırı ses kullanma davranışının düzeltilmesi: Ses kısıklığı olan bireylerin daha alçak sesle konuşmasının sağlanması, yüksek sesle konuşmanın önlenmesi, alışkanlık haline gelmiş veya sık tekrarlanan boğaz temizleme hareketinin önlenmesi önemlidir. Sesin gün içerisinde toplam kullanımı azaltılmalıdır. Yüksek sesle gülmek, ağlamak ve öksürmek de sese zarar veren davranışlardır. Tüm bu kurallar, nörolojik nedenlere bağlı yada hipofonksiyonel ses kısıklığı olan hastalar dışında ses problemi olan bireyler için kullanılabilir.
  4. Üzerinde anlaşılan amaçlar ve beklentiler: Ses problemi olan birey ve ses terapisini verecek kişi, sesle ilgili bir problem olduğu, bununla ilgili bir şeyler yapılması gerektiği, izlenecek yol ve amaçlanan hedefler konusunda fikir birliği içerisinde olmalıdır.
  5. Hastanın sesindeki değişiklileri fark edebiliyor olması: Eğer hasta, sesinde ses terapisi ile oluşan değişiklikleri fark edemiyor yada hissedemiyor ise, ses terapisi fayda sağlayamaz. Bu durum ses profesyonellerinde sık rastlamadığımız, ancak özellikle yaşlı popülasyonda ve nörolojik problemli bireylerde çok karşılaştığımız bir durumdur.

Hepinize sağlıklı ses dileklerimle…  

Dr. Haldun OĞUZ tarafından kaleme alınan bu yazı, Volume dergisi Ekim 2006 sayısında yayınlanmıştır.

09 Mart 2007

ANİ İŞİTME KAYBI

Bir gece önce yatağa girerken hiçbir probleminiz yoktu, ancak uyandığınızda bir de baktınız ki, bir kulağınız duymuyor. Ve hatta tarif etmekte zorlandığınız bir ses kulağınızdan gitmiyor. 'Gürültü mü desem, çınlama mı desem' diyorsunuz. Ne yapmalı, paniğe kapılmaya gerek var mı, hemen bir doktora gidelim mi, yoksa kendisi geçer diye bir süre bekleyelim mi? Gelin tıp dilinde 'İdiopatik ani sensorinöral işitme kaybı' dediğimiz 'Ani işitme kaybı' konusunda bildiklerimize bir göz atalım.  

 

Ani işitme kaybı, tanım olarak, üç gün içerisinde aniden yada ilerleyici olarak gelişen, odyolojik incelemede (işitme testi) birbirini izleyen en az üç oktavda 30 dB veya daha üzerinde işitme kaybı ile karakterize bir sağlık problemidir. Sağlık problemi diyoruz, çünkü bu rahatsızlık, tek başına bir hastalık değil, aksine birçok değişik rahatsızlığın ilk belirtisi olarak oluşabilen bir durum. 60 yıl kadar önce ilk tanımlanmasından bu yana, benim de aralarında bulunduğum, birçok araştırmacı bu konu hakkında yüzlerce klinik ve deneysel araştırma yayınlamasına rağmen, hala tam olarak nedeni, hastalığın gidişatı ve tedavisi hakkında bir fikir birliği bulunmamaktadır. Literatürde tedavisine yönelik şimdiye kadar 51 ayrı tedavi yöntemi tanımlanmış olması da bu kafa karışıklığının objektif göstergesi olsa gerek.

 

Her ne kadar, tanısı ve tedavisi konusunda bir fikir birliği olmaması kafamızı karıştırıyor olsa da, bu durum, karamsar olmamız için bir neden değil. Sahip olduğumuz bazı bilgiler içimizi rahatlatıyor. Bunlardan birincisi, bu hastaların yaklaşık yarısının kendiliğinden, hiçbir tedaviye ihtiyaç olmaksızın düzeliyor olması. İkincisi, uygun tedavi yöntemleri ile kendiliğinden düzelmeyen hastaların büyük çoğunluğunda işitmenin tekrar eski düzeylerine geri döndürülebiliyor olması. Altı çizilmesi gereken nokta, ani işime kaybının acil bir durum olduğunun bilinmesi gerekliliğidir. Eski hocaların deyişiyle 'Ani işitme kaybı, kulağın enfarktıdır.' Dolayısıyla, fark edilir edilmez bir Kulak Burun Boğaz Uzmanı'na ulaşmak uygun bir davranış olacaktır. Ani işitme kaybının hasta tarafından hissedilen belirtileri, kulak çınlaması, işitmede azalma, kulakta doluluk yada dolgunluk hissi, baş dönmesi yada dengesizlik hissi olabilir. Elbette, bu belirtiler dış kulak yolu iltihabı yada kulak salgılarının dış kulak yolunda birikmesi (buşon) gibi çok daha sık görülen ve çok daha basit patolojilere bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Bu belirtilerden bir yada birkaçının varlığı ile başvuran bir hastada yapılan işitme testi ile 'Ani İşitme Kaybı' tespit edildiğinde, tanı ve tedavi yöntemleri ile ilgili çalışmalara hemen başlanır. Günümüzde iç kulak tomografisi ve manyetik rezonans inceleme gibi ileri, detaylı inceleme imkanlarımız olmasına rağmen, bu hastaların %90'ında herhangi bir neden belirlenememektedir. Bu şeklide nedeni bulunamayan işitme kayıplarının geçirilmiş viral üst solunum yolu infeksiyonlarına, damar problemlerine veya bağışıklık sistemini etkileyen patolojilere bağlı olduğu değişik deneysel çalışmalarda ortaya konmuştur. Bu noktadan hareketle, hastalar başta steroidler (kortizon gibi) olmak üzere, bir grup ilaçla tedavi edilmek üzere hastaneye yatırılmaktadır. Steroid tedavisinin tüm vücut ve ses sağlığı üzerine etkisi konusu üzerinde gelecek sayılarımızdan birinde duracağız.  Güncel tedavi yaklaşımı, steroidler, kan sulandırıcı ilaçlar, kan arttırıcı ilaçlar ve bağışıklık sistemini güçlendirici ilaçların kombine kullanımını içermektedir. Hatta, daha etkili olabilmeleri için bu ilaçların bir kısmı orta kulak içerisine doğrudan uygulanabilmektedir.

Hepinize sağlıklı bir ses ve işitme dileğiyle…

Dr. Haldun OĞUZ tarafından kaleme alınan bu yazı, Volume dergisi Şubat 2007 sayısında yayınlanmıştır.

01 Mart 2007

ÇOCUKLARDA AĞIZ SAĞLIĞI

Çocukluk çağında alınan ağız sağlığı önlemleri, çocuğun tüm vücut sağlığı üzerine etkilidir. American Family Physician dergisinin 15 Şubat sayısında yer alan kısa ve eğitici makaleye ulaşmak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.
 

11 Şubat 2007

WERNER SENDROMU VE SES

Werner Sendromu, erken yaşlanma bulguları ile seyreden, nadir görülen bir klinik durumdur. Beraberinde sıklıkla bulunan patolojiler, diabetes mellitus, katarakt, hipogonadizm, cilt atrofisi, osteoporoz ve ses tellerinde hacim azalmasına bağlı bowing'dir. Ses kalitesinden ciddi kaybı olan bu hastalar genellikle augmentasyon yada medializasyon laringoplastiden fayda görürler.
--
Dr. Hâldun OĞUZ
drhoguz@gmail.com

10 Şubat 2007

SAĞLIKLI SES İÇİN SAĞLIKLI REZONATÖR 2

Burun problemleri arasında en sık rastlanan durum, septum deviasyonu adı verilen burun kıkırdak ve kemiğinin eğrilikleridir. Burun dışındaki deformiteler daha çok estetik bir problem oluştururken, burun içerisinde eğrilikler fonksiyonel problemlere yol açar. Septum deviasyonunun tek tedavisi cerrahi olarak bu durumun düzeltilmesidir. Bu patolojiye yönelik cerrahi tüm Kulak Burun Boğaz uzmanlarının eğitimi içerisinde öğrendiği ve en sık uyguladığı operasyonlardandır. Daha az farkında olunan ve önemi son yıllarda artan bir başka durum ise alt konka patolojilerdir. Konkalar, burun içerisinde her iki yanda bulunan, burundan alınan havanın akciğerlere gitmeden önce ısıtılmasını, temizlenmesini ve filtre edilmesini sağlayan yapılardır. Ancak bu yapılar, özellikle alt konka, herhangi bir nedenle aşırı büyüdüğü zaman bu koruyucu fizyolojik fonksiyonlarını kaybedip burun tıkanıklığı yapan patolojik bir durum haline gelmektedir. --
Dr. Hâldun OĞUZ
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı

09 Şubat 2007

DUDAK VE DAMAK YARIĞI

Dudak ve/veya Damak Yarığı (DDY); gebeliğin ilk üç ayı içerisinde, ağzı oluşturan yapıların orta hat üzerinde birleşememeleri sonucunda, damak ve/veya dudakta görülen doğumsal gelişim bozukluklarıdır. Özellikle orta-yüz ve ağız boşluğunu içeren önemli bir gelişimsel bozukluk olarak tanımlanır. Etyolojisinde, genetik faktörler, çevresel teratojenler ve gen mutasyonu gibi multifaktöriyel nedenler yatmaktadır. DDY'ye kimi zaman kranyofasiyal anomaliler (yetersiz yüz gelişimi), ortodontik bozukluklar, psikolojik bozukluklar ve otolojik bozukluklar (işitme kaybı, östaki tüp işlevinde bozukluklar gibi) eşlik edebilir. Yarık tek yada çift taraflı olabilir. DDY farklı şekillerde sınıflandırılabilmektedir. 1931'de Veau DDYyi şöyle s ınıflandırmıştır;
  • izole yumuşak damak yarığı
  • izole sert ve yumuşak damak yarığı
  • tek taraflı dudak-damak yarığı
  •   çift taraflı dudak-damak yarığı
DDY tanılamasında Velofaringeal yetersizliği de (VFY) değerlendirmek gerekir. VFY, yumuşak damak hareketinin yetersiz olmasına bağlı konuşma esnasında ağız ve burun boşluklarının birbirinden tam olarak ayrıştırılamaması, yani, velofaringeal kapanmanın tam olmamasıdır.
Psikolog Duygu Ekinci
Dil ve Konuşma Patoloğu

08 Şubat 2007

SAĞLIKLI SES İÇİN SAĞLIKLI REZONATÖR 1

Burun, birçok değişik fonksiyona sahip bir organımız. Önemli fonksiyonları arasında nefes alma ve hayati öneme sahip hava yolunun ilk basamağını oluşturma birinci sırada geliyor. Ayrıca, hayatı bizler için anlamlı kılan koku alma da bir diğer değerli fonksiyonu... Bunların yanı sıra, ses profesyonelleri için önemi büyük olan rezonatör bir organ olma özelliği de burunu ve paranazal sinüsleri ses için önemli bir organ haline getiriyor. Burun ve paranazal sinüslerin rezonatör özelliği sayesinde sesin rengi ve kalitesi çok daha iyi bir seviyeye geliyor. Aslında bu fonksiyon çoğumuz tarafından ciddi bir sinüzit atağı yada ciddi burun tıkanıklığına yol açan başka sorunlar yaşayana kadar pek de fark edilmiyor. Ancak böyle bir durum oluştuğunda önce sanatçının kendisi, ardından da çevresindekiler, ses kalitesinin pek de eskisi gibi olmadığını fark ediyor. --
Dr. Hâldun OĞUZ
drhoguz@gmail.com

21 Ocak 2007

FRAJİL X SENDROMU VE KONUŞMA PATOLOJİLERİ

     Kalıtsal zekâ geriliğinin ve öğrenme güçlüğünün bilinen en sık nedeni olan Frajil X sendromu (FXS), FMR–1 genin mutasyonuna bağlı olarak görülen genetik bir bozukluktur. Her iki cinsiyette görülmekle birlikte, erkeklerde semptomlar daha ağır seyretmektedir. 

     Frajil X sendromlu kişilerin fiziksel, davranışsal ve bilişsel gelişim alanlarında normal gelişimden faklılaşan özellikler gözlenmektedir. Özellikle erişkin erkeklerde, uzun yüz, büyük ve belirgin kulaklar ve makroorşidizm görülür. Düztabanlık ve bağ dokuyla ilgili problemleri belirgindir. Küçük çocuklar ve kadınlarda bu özelliklerden bazıları bulunabilir ya da gelişimleri normal seyredebilir.

      Duyusal uyaranlara çok hassas olan FXS olan bireyler kalabalığa, gürültüye ya da dokunmaya tepki gösterebilirler. Kimi FXS olan bireyler sosyal ilişki kurabilen arkadaş canlısı olabildikleri gibi, kimileri ise otistik-benzeri davranışlar gösterebilirler.

      Frajil X sendromlu erkek çocukların hemen hepsinde hafiften ciddiye kadar değişebilen derecelerde öğrenme güçlüğü ve ağır kognitif bozukluk görülebilir. FXS olan kız çocukların ve kadınların çoğunda ise zeka normal seyrederken, yaklaşık üçte birinde öğrenme sorunları görülür. Hastalıktan etkilenen kızların çoğunda öğrenme güçlükleri hafif ya da orta düzeydedir. Öğrenme güçlüğünün yanında FXS olan bireylerde hiperaktivite bozukluğu, dikkat eksikliği, hızlı konuşma, hece ve sözcük tekrarları (ekolali), ince ve kaba motor hareketlerde güçlük ve duyusal bilgileri algılamakta ve uygun yanıtı vermekte zorluk görülebilir.

      FXS olan bireylerin karşılaştıkları sorunlardan bir diğeri de dil ve konuşma alanında gözlenir. Gecikmiş dil ve konuşma hemen hemen bütün FXS olan bireylerde görülür. Konuşmanın üretimi açısından bakıldığında, çoğu FXS olan bireylerde konuşma üretimi 3 ya da 4 yaşına kadar görülmeyebilir. FXS olan erkelerin yaklaşık % 15 inde işlevsel konuşma edinimi olmamaktadır. Ancak, hemen hemen bütün FXS olan çocuklar alternatif ve destekleyici iletişim yöntemleriyle iletişim kurmayı öğrenebilmektedirler. Alternatif ve destekleyici iletişim yöntemleri basit resimli kartlardan yüksek teknolojili, bilgisayar merkezli konuşmaya kadar değişiklik göstermektedir.  FXS olan çocukların büyük bir çoğunluğunda konuşma üretimi gerçekleşmektedir. FXS olan çocuklar, özellikle konuşma hızının ve/veya sözcük sıralama veya cümle kurma hızının azaltılmasına yönelik destekleyici eğitime gereksinimleri olmaktadır. Ayrıca, konuşma üretimi gerçekleşse bile, bu çocukların birçoğu açık ve anlaşılır konuşmakta sorun yaşamaya devam etmektedirler.
Psikolog Duygu Ekinci
Dil ve Konuşma Patoloğu

19 Ocak 2007

ANİ İŞİTME KAYBI VE HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ

Hiperbarik oksijen tedavisi, hastaya yüksek basınçlı %100 oksijen solutulması prensibi ile çalışan bir tedavi yöntemidir. Uzun yıllardır, değişik hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır. Ani işitme kaybı olan hastalarda hiperbarik oksijen tedavisi ile ilgili literatürde yaklaşık 75 kadar makale bulunmaktadır. Bunlardan yalnızca 6'sı randomize, kontrollu klinik çalışmalardır. Bu makalelerin sonuçları incelendiğinde hiperbarik oksijen tedavisinin, akut dönemde ve genç hastalarda rutin tedavi yöntemlerine ek kazanç sağlayabileceği düşünülmektedir.

09 Ocak 2007

INTRATIMPANIK STEROID TEDAVİSİ

Laryngoscope 2007 Ocak sayısında yayınlanan bir çalışmaya göre, oral steroid tedavisinden fayda görmeyen hastalarda uygulanan 'kurtarma' intratimpanik steroid tedavisi, özellikle ilk 6 hafta içerisinde başvuran hastalarda, kurtarma tedavisi almayan hastalara göre belirgin düzelme sağlamaktadır. Bu düzelme mükemmel olmamakla beraber, 20 dB PTA artışı veya %20 SDS düzelmesi hastaların yaklaşık %40'ında sağlanabilmektedir. Bu oran ikinci tedaviyi kullanmayan kontrol hastaları için %10 civarındadır. Yazının özetine sağ sütundaki Laryngoscope bağlantısından ulaşabilirsiniz. 
Dr. Hâldun OĞUZ
 

LARİNGOFARİNGEAL REFLÜ VE FONKSİYONEL DİSFONİ

Karkos ve arkadaşları tarafından yapılan ve Annals'ın 2007 Ocak sayısında yayınlanan bir makaleye göre pH probu ile tanı koyulan objektif laringofaringeal reflü ile fonksiyonel disfoninin ilişkili olabileceği bildirilmektedir. Makalenin özetine yukarıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Dr. Hâldun OĞUZ

04 Ocak 2007

MITOMYCIN C VE FRONTAL RESES CERRAHİSİ

American Journal of Rhinology dergisinin 2006 yılı son sayısında yer alan bir çalışmaya göre frontal resese yönelik girişimde bulunulan kronik sinüzit hastalarında mitomycin C kullanımı ile, restenozun yüksek oranlarda önlenebildiği bildirilmiştir. Bilindiği üzere, mitomycin C'nin etki mekanizması fibroblast proliferasyonunun önlenmesidir. Çalışmanın özetine, bu yazının başlığına tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Dr. Haldun OĞUZ