30 Aralık 2010

Obstrüktif Uyku Apnesi Tedavisinde Basınç Dışındaki Yöntemler

Uyku apnesinin tedavisinde basınç yöntemleri önemli bir yer
tutmaktadır. Ancak, birçok hasta ağız içi araçlar ve cerrahi
yöntemlerden de fayda görebilmektedir. Bu konuda BT Woodson tarafından
hazırlanmış güzel bir derleme yazıya aşağıdaki bağlantıdan
ulaşabilirsiniz.
http://www.rcjournal.com/contents/10.10/10.10.1314.pdf

2011

Yeni yılınızı kutluyor; 2011'in size ve sevdiklerinize sağlık,
mutluluk, başarı ve huzur getirmesini diliyorum.
Sevgi ve saygılarımla.
--
Doc.Dr. Haldun Oguz
Kulak Burun Bogaz Hastaliklari Uzmani

www.haldunoguz.com
https://twitter.com/HaldunOguz
+90 533 300 00 00

25 Aralık 2010

Yenidoğanda Ses Kıvrımları

Larenksin ultra-yapısı doğum sırasında olgunlaşmamıştır. Ses kıvrımı (Vocal cord) kenarının epiteli, hücrelerin sıkıca yapışık olduğu ince tabakalı çok katlı yassı epitelden oluşur. Bazal membran bölgesi erişkinlerle aynı yapıdadır. Fakat lamina propriasında vokal ligaman bulunmaz, daha az viskoelastisiteye sahiptir ve fibroblastlar, kollajen ve elastin bağlar daha az miktardadır.

02 Ekim 2010

Vokal fold paralizili çocuk hastalarda reinnervasyon

Marcum ve arkadaşları, IJPROL'de yayınlanan makalelerinde 3 ve 6 yaşında iki vokal fold paralizisi hastasında uyguladıkları ansa-reküren laringeal sinir anastomozu olgusunu tartışıyor. doi:10.1016/j.ijporl.2010.08.002

09 Temmuz 2010

4. Dünya Ses Kongresi

Dünya Ses Kongresi, 6-9 Eylül 2010 tarihleri arasında Seul'de yapılacaktır. Detaylı bilgilere www.voice2010.org adresinden ulaşabilirsiniz.

18 Mart 2010

Spazmodik disfonide primer somatosensorial korteksin anormal aktivasyonu

Spazmodik disfoni, konuşma sırasında laringeal kaslarda istemsiz kasılmalar ile karakterize, fokal bir distonidir. Oluşum mekanizmaları henüz bilinmemektedir. Cerebral Cortex dergisinde yayınlanan bir makaleye göre, konuşma sırasında, fonksiyonel manyetik görüntüleme ile, abdüktör spazmodik disfonili hastalarda daha belirgin olmak üzere, primer somatosensorial korteksin anormal aktivasyonu belirlenmiştir.

17 Mart 2010

Timpanoskleroz

Kulak zarının (KZ) anormal kalsifikasyonları miringo skleroz (MS) olarak bilinir. Kulak zarındaki kalsifiye hyalen plakların timpanik kavitede görülmesi durumu daha geniş anlamıyla timpanoskleroz olarak tanımlanır (TS).1 Diğer bir deyişle MS, TS’nin özel bir formudur. Genel olarak TS bir otitis media sekelidir. MS herhangi bir nedene bağlı KZ perforasyonu (otit, travma, miringotomi vb.) veya ventilasyon tüpü takılması sonrası görülebilmektedir.2 MS için kalsifikasyon yeri genellikle KZ’nin fibröz tabakasıdır. TS sonrasında olaşan hyalen plaklara bağlı ossiküler zincir fiksasyonları veya kulak zarı mobilitesinde azalmalar sonucunda işitme kayıpları meydana gelir.3

Tympanoskleroz tanısı histopatolojik olarak konulan 19 olgunun 18’inde plaklar preoperatif temporal BT ile gösterilebilmiştir.20

Selçuk ve ark.5 TS histopatolojisini üç tipe ayırmıştır: Artmış iltihap hücreleri ve kollajen fibrillerin gevşek bağ dokusu içinde birikmesi tablosu Tip I TS olarak tanımlandı. Çevresi düzensiz bağ dokusu ve geniş kollajen liflerle sarılmış, merkezde yumuşak bağ dokusu ve iltihap hücrelerinin bulunduğu evre Tip II TS olarak tanımlanmış. Son aşama olarak bağ dokusundaki kalınlaşmış kollajen liflerin sıkışık ve düzensiz birikimi Tip III TS olarak adlandırılmıştır.

TS histopatolojisinde, kollajen artışı ile ekstraselüler kalsiyum depolanması gösterilmiştir,4 TS histopatolojisi ile atheroskleroz veya glomeruloskleroz patolojisi arasında çok büyük benzerlikler söz konusudur. Bu bulgular elektron mikroskopi çalışmalarıyla da desteklenmiştir.1 MS için yapılan bir çalışmada, başlangıçta osteopontin, osteoprotegrin ve osteonectin gibi enzimlerin etkisiyle, bağ dokusundaki makrofajların sitoplazmalarında kalsifikasyon başladığı rapor edilmiştir.6 Döner ve arkadaşları biyokimyasal bir analizde birikimin sadece kalsiyumdan ibaret olmadığını, aynı zamanda amonyum, fosfat tuzları ve kolesterol biriktiğini göstermişlerdir.7 Her kronik otit olgusunda TS görülmediğine göre, fizyopatolojinin genetik yapıyla ilgili olması gerekir. TS bulunan 50 kronik otit olgusu, TS bulunmayan 50 kronik otit olgusu ve benzer demografik özelliklere sahip 100 kontrol grubu üzerinde yapılan genetik bir çalışmada, TS olgularında anlamlı oranda TLR4 geninde polimorfizm ortaya konulmuştur.21 Görür ve arkadaşları da TS oluşumu ile plazma fibronectine seviyesi arasında negatif korelasyon olduğunu göstermişlerdir.22

Tanımlanam pek çok patogenezin yanında, TS oluşumundaki en önemli faktörün KZ’daki perforasyonu takiben timpanik kavitede artmış oksijen konsantrasyonu olduğu öngörülmektedir.8 Bu durum serbest oksijen radikallerinin artmasına ve geri dönüşümü olmayan doku hasarına neden olmaktadır. Aktive olmuş makrofaj ve endotelyal hücrelerden salınan nitrik oksitin de patogenezde önemli rolü vardır.9

TS oluşumu bazı medikal ajanlarla önlenebilir mi veya azaltılabilir mi soruları pek çok çalışmanın konusu olmuştur. Bu anlamda ortamdan serbest radikallerin uzaklaştırılması için antioksidanlar, steroid veya kalsiyum kanal blokörlerinin kullanımıyla ilgili deneysel çalışmalar giderek artmaktadır.10,12, Üner ve arkadaşları vitamin-E ile kaplanmış ventilasyon tüpü kullanılmasıyla serbest radikallerin azaltılabileceğini göstermişlerdir.13 Kaptan ve arkadaşları bir tür serbest radikal temizleyici anti oksidan olan ginko biloba ekstrelerinin kullanılmasıyla, ortamdaki nitritin azaltılabileceği ve glutatyon peroksidaz seviyesinin artırılabileceğine işaret etmişlerdir.10 Ancak Atmaca ve arkadaşları11 farelerde deneysel olarak parasentez sonrası ortama eklenen nitrik oksitin TS gelişiminde her hangi bir değişiklik oluşturmadığını bildirmişlerdir. Hayvan deneylerinde parasenteze bağlı gelişen miringosklerozun, ortama uygulanan kanal blokörleri,14 mitomisin23, doxycycline24 ile önlenebileceği gösterilmiştir.

TS gelişiminin önlenebilmesi için sodyum tiyosulfat (ST - Na2S2O3) tedavisi de kullanılmıştır. Klinik olarak siyanid zehirlenmesinde antidot olarak kullanılan ST güçlü bir şelat yapıcı antioksidan maddedir. ST ayrıca kalsifikasyon oluşturan kalsifik üremik arteriopati ve kalsiyum fosfat nefrolitiazis gibi çeşitli hastalıklarda da kalsifikasyonun önlenmesi için başarıyla kullanılagelmektedir.15,16 ST ayrıca karboplatin ve sisplatin tedavilerinde kimyasal koruyucu olarak halen tercih edilmektedir.17,18 ST hem endotelyal hücre bozukluklarını giderir, hem endotelyal nitrik oksit sentezini önler.19 ST, TS gelişiminin önlenmesi için bir seçenek olarak önümüzde durmaktadır.

TS bulunan kronik otitlerin ossiküloplastisinde en önemli sorun, tekrarlayan patoloji ile yeniden iletim tipi işitme kaybı gelişmesidir. Özellikle fikse stapesin mobilizasyonuyla elde edilen sonuçlar uzun dönemde yeterli değildir.25 Bu nedenle ossiküler rekonstrüksiyonda kemikçiklerin kullanılması yerine, ikinci seansta stapedotomi ile total ossiküler protezlerin kullanılması daha iyi işitme sonuçlarıyla gelecek vaat etmektedir.26,27

 

Doç.Dr. Mustafa Asım Şafak

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı

Bilateral vokal fold hareket kısıtlılığında botulinum toxin enjeksiyonu

Laryngoscope dergisinde yayına kabul edilen ve 8 Mart 2010 tarihinde internet üzerinden yayınlanan bir çalışmaya göre, 11 hasta, 10 yıllık bir takip boyunca tekrarlayan botox enjeksiyonları ile takip edilmiş, bu sayede trakeotomi ve ablatif cerrahiye ihtiyaç duymaksızın hava yolu tıkanıklığı semptomları ortadan kaldırılmıştır. Ekborn DC ve ark. 10.1002/lary.20821

13 Mart 2010

Laringeal papillomlarda displazi ve cidofovir tedavisi

Tekrarlayan hava yolu papillomları, yüksek oranda displazi (anormal gelişen, kansere yatkın hücre topluluğu) içerebilmektedir. Papillom, doğası gereği, sık tekrarlanması geren cerrahi müdahaleler ile tedavi edilmektedir. Bu cerrahiler arası süreyi uzatmak, dolayısıyla hastanın yaşam kalitesini arttırmak amacıyla, cerrahiler sırasında antiviral bir madde olan cidofovir kullanımı yaygın hale gelmiştir. Ancak, cidofovir kullanımının displazi oluşumunu arttırıp arttırmadığı yönünde kesin bir görüş birliği bulunmamaktadır. Laryngoscope dergisi internet sitesinde 4 Mart 2010'da yayınlanan, henüz basılmamış bir makaleye göre cidofovir'in displaziyi arttırdığına dair bir  bulguya rastlanmamıştır. Elbette, papillomlarda doğal displazi oluşma mekanizmaları, bunun önemi ve cidofovir'in gerek tedavide, gerekse de displazi oluşumundaki rolü hakkında daha çok çalışma yapılması gerekmektedir.
Dr. Haldun OGUZ
Kaynak: Gupta HT ve ark.,
10.10072/lary.20785

06 Mart 2010

Disfoninin psikososyal etkileri

Disfoninin (ses kısıklığının) hastanın günlük aktiviteleri ve yaşam kalitesi üzerine psikososyal etkisinin değerlendirilmesi çok önemlidir. Disfoninin bir bireye etkisi, profesyonel ve kişisel ses ihtiyaçlarına, sesinin kendisini algılamasındaki yerine, ve kişinin hastalıkla baş etme becerisine bağlıdır. Disfoninin psikososyal etkisini ve tıbbi, cerrahi ve davranışsal girişimlerin fonksiyonel etkinliğini doğru olarak ölçmek amacıyla değişik araçlar geliştirilmiştir. Bunların çoğunun temelinde Dünya Sağlık Örgütü’nün 2001 Uluslararası Fonksiyonellik, Engellilik ve Sağlık Sınıflaması veya önceki versiyonu olan 1980 Uluslararası Sakatlık, Özürlülük ve Handikap Sınıflaması yer alır (Ref: 11).

02 Mart 2010

Fonocerrahi (Ses Cerrahisi)

Fonocerrahi, sesi daha iyi hale getirmek için yapılan her türlü cerrahiyi ifade etmektedir. Birincil (primer) fonocerrahi, sesin daha iyi hale getirilmesinin tek amaç olduğu cerrahileri tanımlarken; ikincil (sekonder) fonocerrahi ise vokal fonksiyonun sağlanmasının ana amaca (patolojik inceleme için parça alınması, kanser rezeksiyonu gibi) ikincil bir kazanç olduğu ameliyatları ifade eder. Kaynak-filtre teorisine göre, ses, karmaşık bir sürecin ürünüdür ve vokal fold titreşimi, bunun sadece bir parçasıdır. Dolayısıyla, sesi oluşturan üst solunum yolu boyunca yapılacak tüm cerrahiler de fonocerrahi ana başlığı altında değerlendirilebilecek olsa da, bu ikinci grup için fonetocerrahi terimi tercih edilmektedir.