28 Aralık 2006

KRONİK OTİT VE TAD DUYUSU

Otology Neurotology dergisi Ocak 2007 sayısında yer alan bir makaleye göre kronik otitis media ve kolesteatom, tad fonksiyonlarını negatif yönde etkilemektedir.
ONO 0107

21 Aralık 2006

SES PROFESYONELLERİNDE AKUT SES PROBLEMLERİ

Ses profesyonellerindeki problemlere yaklaşımdaki ilk adım, kişinin detaylı bir sağlık ve ses kullanımı hikayesinin alınmasıdır. Genellikle ses sanatçısı kolaylıkla problemin ne olduğunu tanımlayabilir, ama bazı durumlarda, şikayetlerin ne olduğu ve şikayete neden olan durumlar çok da açık bir şekilde ortaya konamayabilir. Bazen, performans tedirginliği, hasta olmaya bağlı gerginlikle birleşince, ses sanatçısı sorunlarını çok açık olarak paylaşmak istemeyebilir. Sanatçının ses doktoru ve ses koçu ile olan içten ilişkisi, ve onların sanatçıyı her yönüyle tanıyor olmaları çoğunlukla bu sorunu aşmak için en önemli yardımcı olacaktır.

Ses profesyonellerinin akut ya da kronik ses problemlerini aşmaya çalışırken en büyük yardımcılarımızdan birisi, bu önemli gruba özel hazırlanan hasta bilgi formlarıdır. Bizim şu anda bu hasta grubu için kullandığımız form, Prof.Dr. Sataloff tarafından oluşturulan 'Profesyonel Ses Kullanıcıları için Hasta Hikaye Formu'nun bir modifikasyonudur. Yedi sayfadan oluşan bu form, hastayla ilgili genel bilgilerin yanı sıra ; ses problemi ile ilgili detayları, kişinin ses eğitimi geçmişi ile ilgili bilgileri, ses kullanım sıklığı ve kalitesini, ses ısınma egzersizlerini, genel sağlık bilgilerini, kişisel alışkanlıklarını, sağlıkla ilgili kişisel ve aile geçmişinin detaylı incelemesini ve maruz kaldığı ses risklerini içermektedir.

Ses problemi kısa süredir var ise, yakın dönemdeki bir ses eğitmeni değişikliği, ya da repertuara yeni katılan bir şarkı problemin nedeni olabilir. Ses probleminin yanı sıra bulunan diğer belirtiler de çok dikkatle incelenmelidir. Örneğin, akut larenjiti olan bir hastada burunda salgı artışı, baş ağrısı, kas ağrıları ve halsizlik olması dikkate alınmalıdır. Ses problemi nedeniyle ses doktoruna gelen bir sanatçı, kendisine farenjit, bulantı, kusma, ishal ile ilgili sorular sorulmasını anlamsız bulabilir. Bu tür durumların sesin etkin olarak çıkması için gereken postürü sağlayan kas iskelet sistemi için ne kadar önemli olduğu düşünülürse bu soruların da anlamlılığı ortaya çıkar.

Mide içeriğinin ses oluşturan mekanizmalarla direkt teması anlamına gelen laringofaringeal reflüye özellikle önem gösterilmelidir. Toplumda yaygın olan kanı, reflünün ağıza acı su gelmesinden ibaret olduğu şeklinde olmakla birlikte, sessiz reflü aslında çoğu bireyi etkilemektedir. Bu durum, özellikle sık acılı yiyecekler tüketen ve domates bazlı soslar kullananlarda daha çok karşımıza çıkmaktadır. Reflü tanısının konması, hastaya herhangi bir zorluk getirmeksizin, rutin ses değerlendirme ekipmanları ile (videolaringoskopi) yapılabilmektedir. Reflünün ses kalitesi üzerine olan etkisi, yaptığımız klinik çalışmalar ile de objektif olarak ortaya konmuştur (H Oğuz, et al. Journal of Voice, in press). Reflünün birçok belirtisi olmakla birlikte, ses profesyonellerine özgün olarak gördüğümüz belirtiler sabahları daha belirgin olan ses kısıklığı ve ses ısıtma süresinin uzamasıdır.

Birçok endokrin problem, başta mensturasyon period anomalileri ve gebelik olmak üzere, kişinin ses performansını etkileyebilir. Oral kontraseptiflerin (Gebelik önleyici ilaçlar) ses üzerine olan etkisi de uzun yıllardır bilinmektedir. Progesteron içeriği yüksek olan preparatların kadın sesinde erkeksi bir derinleşmeye yol açtığı bildirilmiştir. Günümüzde kullanılan oral kontraseptiflerde östrojen ve progesteron oranları çok dengeli olsa da, hala %5 kadar kullanıcıda ses problemleri rapor edilmektedir. Bu nedenle, kadın sanatçılarda bu durum göz ardı edilmemelidir. Benzer şekilde, hemen her ilacın ses üzerine etkisi olmasına rağmen, belirli bazı grup ilaçlar ses üzerine çok daha etkilidir. Örneğin hipertansiyon tedavisinde kullanılan bazı ilaç türleri salgıları koyulaştırıcı ya da kurutucu etki gösterebilir, ya da kronik kuru öksürüğe neden olabilir. Tekrarlayan öksürük yada yetersiz salgı nedeniyle ses tellerinin maruz kaldığı travma ses tellerinde tedaviye rezistan bir ödem oluşmasına yol açabilir.

Op. Dr. Haldun OĞUZ - Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı
Psik. Duygu EKİNCİ - Dil ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı

19 Aralık 2006

ŞOV DEVAM ETMELİ, AMA NASIL?

Gösteriye saatler kalmış ama şarkıcımız hasta! Tamam, şov devam etmeli, ama şarkıcımız ne olacak? Bu akşam sahne almalı mı, almamalı mı? Bugün söylemesinin gelecekteki profesyonel yaşamı için uygun bir karar olup olmadığına kim, nasıl karar verebilir? Eğer bugün sahneye çıkarsa sesi istediği gibi çıkacak mı? Bu sorular çok sık olmasa da, ses sanatçılarının, ses koçlarının ve ses doktorlarının kafasını kurcalar.

Ses sanatçılarında görülen acil problemlerin çözümünde ilk basamak, üst solunum sistemi ve ses oluşturan mekanizmaların anatomi ve fizyolojisinin gözden geçirilmesidir. Değerlendirme süreci, sorunun anlaşılması, ses kullanımının detaylı olarak incelenmesi ve ses profesyonelinin rutin günlük aktivitelerine dönebilmesi için gerekenlerin planlanması ile devam eder.
Op. Dr. Haldun OĞUZ - Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı
Psik. Duygu EKİNCİ - Dil ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı
 

10 Aralık 2006

LATEKS ALLERJİSİNDE DUYARLILIĞIN AZALTILMASI

Pediatric Allergy & Immunology Dergisinin Aralık 2006 sayısında yayınlanan bir makalede, çok sayıda cerrahi geçirme hikayesi bulunan lateks allerjik çocuklarda duyarlılığın tekrarlayan defalar lateks ekstraktı (ALK Abellò) uygulanarak azltıldığı bildirilmektedir. Makalenin özetine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
--
Dr. Hâldun OĞUZ
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı
drhoguz@gmail.com

30 Kasım 2006

BİFOSFONATLARA BAĞLI KOMPLİKASYONLAR

New England Journal of Medicine dergisinin 30 Kasım 2006 sayısında osteoporoz tedavisinde kullanılan bifosfonatlara bağlı komplikasyonu olan iki olgu bildirilmektedir. Olgulardan birisi kontakt stomatit, diğeri ise çene kemiği nekrozu tanısı almıştır. Yayınlarla ilgili detaylı bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
--
Dr. Hâldun OĞUZ
drhoguz@gmail.com

19 Kasım 2006

GRİP VE GRİP AŞISI


Her yıl kış ayları geldiğinde, grip (influenza) aşısının etkinliği ve gerekliliği tartışma konusu olmaktadır. Bunun nedeni, dünya çapında grip aşısına yönelik izlenen politikalar ile bilimsel çalışmalar sonucu elde edilen verilerin tam olarak örtüşmemesidir.

Dünya çapında en yaygın istatistiklere sahip olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nde her yıl 200.000 kişinin grip ve gribin yol açtığı sağlık sorunları nedeniyle hastaneye yatırıldığı, bunların 36.000'inin hayatını kaybettiği bildirilmektedir (Thompson WW, JAMA 2004). Ciddi bir grip salgını durumunda toplumun % 5-20'sinin gribe yakalanacağı düşünülmektedir. Grip aşısının uygulanma sıklığı her yıl artmakla birlikte, bu konu ile ilgili değişik bilim adamları çok farklı görüşler öne sürmektedir. Belirli bazı risk grupları içerisinde yer alan kişiler için aşının faydalı olduğu konusunda hemfikir olunsa da, aşının toplumda yaygın olarak uygulanmasının gerekliliği halen tartışmalıdır. British Medical Journal'ın 28 Ekim 2006 tarihli sayısında yayınlanan bir analiz-yorumda grip aşısı etkinliği detaylı olarak tartışılmıştır. Yazının orjinaline aşağıdaki internet bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

http://bmj.bmjjournals.com/cgi/content/short/333/7574/912?etoc

Bizim klinik yaklaşımımız özellikle en riskli gruplar olarak kabul edilen erken dönemde kreşe gitmek zorunda olan çocuklar ile sistemik olarak düşkünlüğe yol açan bir rahatsızlığı bulunan yaşlı ve diğer erişkinlere uygulanması (şeker hastaları gibi) yönündedir.

Ses profesyonelleri için hatırlatmamız gereken en önemli husus, grip gibi üst solunum yolu hastalıkları süresince performansa ara verilmesi ve ses istirahati uygulanması gerekliliğidir. Bu dönemde ses telleri çok hassas olmakta, bu nedenle çok daha kolay zarar görmekte, hatta tedavisi çok güç ses teli içi kanamalar (intrakordal hemoraji) meydana gelebilmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri Hastalık Kontrolü ve Önlenmesi Merkezlerinin (CDCP) grip aşısı önerdiği toplumsal grupları alt satırlarda bulabilirsiniz.

  • 50 yaşın üzerinde olanlar
  • Kronik kalp-damar ve solunum sistemi rahatsızlıkları olanlar (hipertansiyon hariç)
  • Son 12 ay içerisinde diabet ve hemoglobinopati gibi bazı rahatsızlıklar nedeniyle hastanede tedavi almış olanlar
  • Solunum fonksiyonlarını yada solunum yolu sekresyonlarının temizlenmesini güçleştiren patolojileri olanlar
  • Aspirin kullanmakta olan 6 ay – 18 yaş arası çocuklar
  • Influenza (grip) döneminde gebe olanlar
  • 6 ay – 5 yaş arası çocuklar
  • Yukarıdaki riskli grupların bakımını üstlenen kişiler veya aynı ev içerisinde yaşayanlar
  • Sağlık çalışanları
Op.Dr. Haldun OĞUZ
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı

14 Kasım 2006

KOKU ALMA BOZUKLUĞU

Aşırı maruziyet (zehirlenme) yoluyla koku alma bozukluğuna yol açabilen bazı maddeler şunlardır:
Metaller: Kadmiyum, Nikel
İnorganik maddeler: Amonyak, Karbonmonoksid
Organik madeler: Aseton, Benzen, Etil asetat
Tozlar: Çimento, Talaş, Kireç, Matbaa malzemeleri
Asitler, Asfalt, Astar boyaları ve Baharatlar --
Dr. Hâldun OĞUZ
drhoguz@gmail.com

03 Kasım 2006

ÖZGÜN DİL BOZUKLUĞU TEŞHİS VE TEDAVİSİ

Dil ve konuşması yaşıtlarından geri olan tüm çocuklar mümkün olan en kısa sürede bir dil ve konuşma terapisti tarafından değerlendirilerek terapiye alınmalıdırlar. Bazı ebeveynler "Babası da geç konuşmuş" ya da "Ağabeyi de geç konuşmuştu", "Okula gidince düzelir" gibi düşüncelerle çocuğu kendi haline bırakmaktadırlar. Bu çocuklar, okulöncesi dönemde bir uzman tarafından terapiye alınmadıkları taktirde konuşma sorunlarının düzelmesi çok daha uzun bir zaman almaktadır. Bir çok çocuk kendini ifade etme becerilerinde gelişme gösterse dahi bazı sesletim problemleri düzelmemektedir. En ciddi problemler ise ilkokula başlandığı zaman ortaya çıkmaktadır. Bunun nedeni, konuşmadaki problemlerin yazıya da yansımasıdır. Okumayı yaşıtlarından daha geç sökmektedirler. Bu nedenle ebeveynlerin okula başlamadan evvel bu sorunun giderilmesine yönelik bir uzman yardımına başvurmaları gerekmektedir.
Özlem AKGÜN, Dil ve Konuşma Patoloğu

01 Kasım 2006

ÖZGÜN DİL BOZUKLUĞU VE OKUL BAŞARISI

4-5 yaşlarında teşhis edilemeyen özgün dil bozukluğu olan çocuklar, genellikle anaokuluna ya da ilkokul birinci sınıfa başladıklarında problemleri daha belirgin hale gelmektedir. Bu çocukların öğrenme ve okuma-yazma güçlükleri olur. Özellikle erken dönemde tedavi edilmeyen çocukların okul başarısının düşük olduğu belirtilmektedir. Bu çocukların %40-70'i okumayı öğrenmede sorun yaşamaktadır ve birçoğu özel eğitim desteğine ihtiyaç duymaktadır.

Akademik başarının yanı sıra çocuğun sosyal becerileri de olumsuz yönde etkilenmektedir. Özgün dil bozukluğu olan çocuklar konuşmak ve dinlemek için daha fazla zamana ihtiyaç duyarlar. Dilin gramer yapısını kazanamadıkları için kurdukları cümleler kimi zaman yanlış anlaşılabilir. Bu durum yaşıtlarıyla iletişimlerini güçleştirmektedir. Bunun nedeni, çocukların yetişinler kadar sabırlı ve anlayışlı olmamasıdır. Kendilerini ifade edemedikleri için zaman zaman arkadaşlarına karşı hırçın tavırlar sergileyebilir ya da onlarla oynamaktan kaçınabilirler. Genellikle kendilerini dinleyen yetişkin ya da daha büyük yaştaki çocuklarla oynamayı tercih edebilirler.
Özlem AKGÜN, Dil ve Konuşma Patoloğu

31 Ekim 2006

ÖZGÜN DİL BOZUKLUĞU - III

Geç konuşma, özgün dil bozukluğu'nun habercisi olabilir! İki yaşından itibaren çocuklar pek çok farklı biçimlerde ihtiyaçlarını ifade edebilirler. Normal gelişen çocuklar, tüm sesleri doğru olarak çıkartamasalar da, kendilerini tam olarak ifade edebilmek ve iletişim kurabilmek için bir çok girişimde bulunurlar. Kimi zaman ebeveynlerini bıktıracak kadar çok soru sorarlar. Soru sormayan ya da isteklerini sözel olarak ifade etmeyen çocuklar, herhangi bir iletişim bozukluğuna sahip olabilirler. Özgün dil bozukluğu olan çocuklar, yaklaşık iki yaşına gelinceye kadar hiçbir kelime söylememiş olabilirler. Üç yaşında konuşabilirler ancak, konuşmaları anlaşılır değildir. Ses uyumuna ilişkin kuralları, yeni kelimeleri öğrenmekte ve iletişim kurmakta güçlük çekerler.
Özlem AKGÜN, Dil ve Konuşma Patoloğu

28 Ekim 2006

ÖZGÜN DİL BOZUKLUĞU - II

Özgün dil bozukluğu olan çocuklar, konuşulan dili anlama ve üretmede yaşıtlarından geridirler. Özgün dil bozukluğu olan çocukların, konuşma seslerini üretmede, kendilerini sözel olarak ifade etmede ve başkalarının konuşmalarını anlamada problemleri vardır. Cümle içindeki sözcükleri anlama ve kullanmada güçlük yaşarlar. Bu çocuklar, ne söylendiğini anlıyor gibi gözükürler ancak çoğu zaman konunun ana temasını anlayamaz ya da sorulan soruya uygun olmayan cevaplar verirler. Tek tek kelimelerde konuşmaları anlaşılır olsa dahi kelimeleri bir araya getirerek cümle kurmakta başarısız olurlar. Bazı çocuklarda yalnızca alıcı ya da ifade edici dil becerilerinde problem görülürken, bazı çocuklarda her iki alanda da problem görülebilir.
Konuşmalarının en tipik özelliği yapım ve çekim eklerinin kullanılmayışıdır. Örneğin, çocuğa, resimdeki tavşanın kulağını gösterip "Bu tavşanın neresi?" diye sorulduğunda, "Tavşanın kulağı" ya da "Kulağı" demek yerine sadece "kulak" ya da "tavşan" diyebilir. Zaman kavramını anlamakta ve zaman bildiren kelimeleri kullanmakta zorlanabilirler. Örneğin "Ali'nin ablası gelmiş" cümlesinin yerine "Ali abla geldi"; "Dün Ayşelere gittik" cümlesinin yerine "Bugün Ayşe gitti" diyebilirler.  Yer-yön bildiren ekleri kullanmazlar. Örneğin "Kaşıklar çekmecenin içinde" cümlesini "Kaşık çekmece" şeklinde ifade edebilirler. "Benim, senin onların gibi aitlik bildiren kelimelerde karışıklık yaşayabilirler. Babasının saatini göstererek "Bu kimin saati?" diye sorulduğunda "Babamın" demek yerine "Baba" ya da "Baba saat" diyebilirler.   Konuşmalarında en sık gözlenen bir diğer problem de kelime bulma güçlükleridir. Bazı çocuklar günlük hayatta sık karşılaştıkları bazı objelerin isimlerini dahi hatırlamayabilirler. Daha önceden üzerinde konuşulmuş olan bir objeyi yeniden gösterdiğinizde "unuttum" ya da "bilmiyorum" diyebilirler. Kurdukları cümlelerin uzunlukları 3-4 kelimeyi geçmeyebilir. Cümle dizilişi hatalı ya da eksik olabilir. Örneğin; "Dayı geldi ev" gibi. Gramatik yapıdaki yetersizlikler çocukların konuşmalarının daha "bebeksi" ya da yaşından geri algılanmasına neden olur. Bazı çocuklarda eşlik eden sesletim hataları da olabilir. Bazı sesleri üretemeyebilir ya da kelime içinde farklı pozisyonlarda hedef sesin yerine başka bir ses kullanabilirler. Örneğin "balon" kelimesinde /b/ sesini doğru üretebilir ancak, "ayakkabı" yerine "ayakapı" diyebilirler. İşitsel algılama problemleri vardır. Bazı sesleri birbirinden ayırt edemeyebilirler.
Özlem AKGÜN, Dil ve Konuşma Patoloğu

20 Ekim 2006

ÖZGÜN DİL BOZUKLUĞU

Çocuğunuz 4-5 yaşına geldi ve hala konuşması başkaları tarafından anlaşılmıyor mu? İlk kelimelerini yaşıtlarından daha mı geç söyledi? Konuşması yaşıtlarından farklı ya da bebeksi mi? Dün, yarın, önce gibi zamana ilişkin kelimeleri karıştırıyor mu? Yeni kelimeleri öğrenmekte zorlanıyor mu? Kelimelerin sonlarında bulunan ekleri (ler, lar, cek, iyor, mış vs) atıyor ya da yanlış kullanıyor mu? Sorduğunuz sorulara alakasız cevaplar verdiği oluyor mu?

Özgün Dil Bozukluğu; işitme kaybı, zeka geriliği, nörolojik, motor ya da sosyal gelişim geriliği gibi belirgin herhangi bir problemin olmadığı bir tür dil bozukluğudur. Bu çocuklarda ilk olarak otizm, zeka geriliği, işitme kaybı gibi problemlerden şüphelenilmektedir. Ancak, Özgün Dil Bozukluğu olan çocuklarda herhangi bir gelişimsel soruna rastlanmamaktadır. Bu bozukluğun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte genetik geçiş gösterdiği düşünülmektedir. Araştırmacılar, bu bozukluğa sahip olan çocukların %50-70'de aile üyelerinden en az birinde benzer konuşma problemlerinin görüldüğünü ortaya koymuştur.
Özlem AKGÜN, Dil ve Konuşma Patoloğu

12 Ekim 2006

OTITIS MEDIA VE ÇOCUK GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİSİ

Otitis Media, çocukluk çağındaki kazanılmış işitme kayıplarının en sık nedenidir. Otitis mediaya ikincil olarak oluşan işitme kaybı ve bunun çocuk konuşma, dil ve akademik gelişimi üzerine etkisi hakkındaki bir sunumun yansılarını aşağıdaki bağlantıdan indirebilirsiniz. Bu çalışma, Pediatrik Kulak Burun Boğaz Derneği'nin 5 Ekim 2006 tarihindeki toplantısında sunulmuştur.

11 Ekim 2006

OLFAKTÖR NÖROBLASTOM

Olfaktör nöroblastom, nadir görülen malign bir nöroektodermal burun tümörüdür. Burun üst kısımında bulunan özelleşmiş nöroepitel hücrelerinden kaynaklanır. Her iki cinsiyette de eşit oranda görülür. İkinci ve altıncı dekatta sık olarak görülmektedir. Hastalığa ait belirtiler özgün olmadığından, sıklıkla geç tanı koyulur. En sık görülen belirti burun tıkanıklığıdır (%70). Diğer sık görülen belirtiler, burun kanaması (%50), ağrı, görme problemleri ve koku alma bozukluğudur. Olfaktör nöroblaston ile ilgili histolojik resimlere aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

06 Ekim 2006

ARTİKÜLASYON BOZUKLUĞU VE FONOLOJİK BOZUKLUK

Bir konuşma bozukluluğu olan artikülasyon (sesletim) bozukluğunda, ana dilin bağımsız veya birleşik sesleri doğru ve anlaşılır bir biçimde çıkarılamaz ya da çıkarılan sesler diğer kişilerin çıkardığı seslerden farklılık gösterir. Artikülasyon bozukluğunda dili öğrenmede değil sesleri üretmede bozukluk vardır.   Ses/hece ekleme ya da atlama, bir sesin yerine başka bir ses kullanma gibi artikülasyon hataları vardır. Fonolojik bozukluk ise; dildeki sembollerin kullanımında ve yorumlanmasındaki bozukluklardır. Burada dilin (lisan) sistemi öğrenilememiştir. Konuşma üretimine başlamadan önceki süreçlerde (dilin zihinsel işlemlenmesinde, programlanmasında, anlamı örgütleme, ifade etme yeteneği ve iletişimsel amaçlara uygun kullanma boyutunda) görülen sorunlardır.
Duygu EKİNCİ, Konuşma ve Dil Patoloğu

04 Ekim 2006

ULUSLARARASI KEKEMELİK GÜNÜ


Uluslararası Kekemelik Günü, kekemelik ile ilgili sorunlara dikkat çekmek amacıyla bu yıl 22 Ekim'de düzenleniyor. Konu ile ilgili bir de çevrimiçi toplantı hazırlanmış durumda. Bu toplantı ile ilgili belgelere aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
MNSU ISAD9

03 Ekim 2006

SERÖZ OTİTİS MEDİA VE ÇOCUK GELİŞİMİ

Seröz otitis media (orta kulakta su/sıvı toplanması), başta geçirilen orta kulak iltihapları (akut otitis media) olmak üzere, birçok değişik nedenle oluşabilir. Bu durum, çocukluk çağında en çok işitme kaybı yapan nedenlerden birisidir. Oluşan işitme kaybı iletim tipi ya da sensörinöral tipte olabilir. İşitme kaybının süresi ve derecesi, çocukla ilgili algısal diğer risk faktörleri ile birlikte, çocuğun dil ve konuşma geilişimi ve becerisini, ilerleyen yaşlarda ise okul başarısını etkileyebilir.

02 Ekim 2006

KONUŞMA AKICILIĞI BOZUKLUKLARI

Akıcılık bozuklukları, kekemelik (stuttering) ve takifemi (cluttering)'yi kapsar. Kekemelik, konuşma esnasında konuşmanın akıcılığını bozan tekrarlar, bloklar (tutulmalar), uzatmalar, ugun olmayan yerde durmalar, duraklamalar, eklemelerle karakterize konuşma bozukluğudur.   Takifemi ise konuşma anlaşılırlığını olumsuz yönde etkileyecek biçimde konuşma hızının çok fazla olması, konuşma temposunun bozuk olması ve yanlış sesletimle karakterizedir.
Duygu EKİNCİ, Konuşma ve Dil Patoloğu

01 Ekim 2006

YUTMA BOZUKLUĞU (DİSFAJİ)

Disfaji, beyin sapı veya kafa sinirlerinde oluşan hasar sonucu yutma işlemi sırasında yiyeceğin ağız boşluğundan mideye geçişinde gecikme, engellenme, istenildiği biçimde gerçekleşmeme, yiyeceğin burun boşluğuna, larinks veya trakeaya kaçması (aspirasyon/penetrasyon), vallekula veya piriform sinüslerde göllenme gibi belirti veya bulgulardan herhangi birinin gözlenmesi durumudur.
Duygu EKİNCİ, Konuşma ve Dil Patoloğu

30 Eylül 2006

GECİKMİŞ DİL VE KONUŞMA

Çocuklar anadillerini çok erken yaşta kazanmakta ve yaşamın ilk üç dört yılında dil ve konuşma gelişimini tamamlayarak yetişkin dili düzeyine ulaşmaktadır. Ancak, kimi çocuklarda çeşitli nedenlere bağlı olarak dil ve konuşma edinim süreçleri   'normal' olarak kabul edilen zamandan daha uzun sürmektedir. Bu çocuklar yaşıtlarına göre uygun dil ve konuşma davranışı gösterememektedir. Çocuğun konuşması yaşından beklenenden çok geri ya da konuşma gelişimi açısından daha yavaş bir gelişme gösteriyorsa, o çocuğun konuşması 'gecikmiş konuşma' olarak adlandırılır. Dil gelişiminde gecikme veya dili edinim ve kullanımında farklı sorunlar yaşayan çocuklar dili işleme ve geliştirme konusunda zorlanmaktadır ve   uzman desteğine gereksinim duymaktadır.
Duygu EKİNCİ, Dil ve Konuşma Patoloğu

28 Eylül 2006

DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI

Dil ve konuşma bozuklukları; konuşulanları anlama, kendini ifade etme ya da her iki alanda birden görülen problemleri ifade etmektedir.   Dil ve konuşma bozuklukları; 
  • gecikmiş dil ve konuşma,
  • sesletim ve sesbilgisi (artikülasyon ve fonolojik) bozuklukları,
  • akıcılık bozuklukları (kekemelik, takifemi),
  • ses bozuklukları, 
  • yutma bozuklukları,
  • motor konuşma bozuklukları ve
  • afazi olarak sınıflandırılabilir. 

Duygu EKİNCİ, Konuşma ve Dil Patoloğu

24 Eylül 2006

VOKAL KORD PARALİZİSİNİN SES KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Vokal kord paralizisi (ses teli felci), en sık tiroid cerrahisi sonrası olmak üzere, değişik nedenlerle meydana gelebilmektedir. Ses kalitesinde önemli kayıplara yol çan bu durumun ses üzerine yaptığı etkileri ortaya koyan çalışmamız sonlandı. Çalışmanın kabul edilen son halinin özetine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
http://hoguz2.blogspot.com

22 Eylül 2006

DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI

Bireylerarası iletişimin temeli dil ve konuşmaya dayanır. Bu nedenle kişinin dil ve konuşma alanındaki herhangi bir sorun bireylerin iletişim becerilerini bozmaktadır. Hangi yaşta ve hangi nedenden olursa olsun, dil ve konuşma bozuklukları kişinin iletişimini aksattığı ya da bozduğu için daha genel bir terimle "İletişim Bozuklukları" olarak da ifade edilmektedir. İletişim bozuklukları terimi dil, konuşma ve işitmedeki çok çeşitli problemleri içermektedir.   Dil, konuşma ve iletişim birbirleriyle içiçe geçmiş farklı anlamlar içeren kavramlardır.

İletişim; bir bireyin düşüncelerini karşısındaki birey ya da bireylerde aynen ya da ona çok yakın bir biçimde oluşturmasıdır. Dil, evren hakkındaki düşünceleri simgeleyen; duygu ve düşüncelerimizi aktarmaya yarayan, uzlamaya dayalı kodlardan oluşan bir dizgedir. Konuşma ise dilin sözel ifadesidir; fiziksel, psikolojik ve nörofizyolojik bir süreçtir.  Duygu ve düşüncelerin  sesli sembollere dönüştürülmesidir.

Duygu Ekinci, Konuşma ve Dil Patoloğu

19 Eylül 2006

SES TERAPİSİ - II

Son yıllarda larinks (gırtlak, hançere) hakkındaki bilgilerde görülen ani artış, ses ve ses rahatsızlıklarının fizyolojisi, bozuklukları ve tedavisine olan ilgiyi de arttırmıştır. Bu sayede sesin objektif değerlendirmesi ve ses tellerinin görüntülenmesi konularında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Böylece, çok daha hızlı ve doğru tanılar elde edilmekte ve tedavi sürecine bir an önce geçilebilmektedir. Her geçen gün, hem ses rahatsızlıkları ile uğraşan sağlık profesyonellerinin, hem de sesi ile hayatını kazanan ses profesyonellerinin zaman kısıtlılıkları da arttığından, günümüzdeki ses terapi protokolleri yaklaşık 6-10 seans olarak planlanmaktadır. Her ses terapisi yönteminin amaçları farklı olmakla beraber, tüm ses terapi teknikleri için evrensel olan bazı genel hedefler de mevcuttur. Bunlar gerek cerrahi öncesi yada cerrahi sonrası için verilen ses terapileri, gerekse tek tedavi olarak kullanılacak ses terapisi için önem arz eder:

  1. Hasta eğitimi: Hasta eğitimi, tüm tedavi protokolleri için birinci basamaktır. Her hasta, sesin nasıl oluştuğunu ve kendilerindeki problemin sesinde nasıl bir sıkıntıya yol açtığını anlamalıdır. Hasta ses terapisinin mantığını, kullanılacak tekniği ve tedavinin amaçlarını anlamalıdır. Tedavi yaklaşımı hastanın aklına yatmıyorsa, yada terapiyi uygulayacak kişi kararlı değil veya yeterli açıklama yapmıyorsa, hastanın tedavi programına uyum göstermesi güç olacaktır.
  2. Ses hijyeni: Her hasta için uygulanması gereken ses hijyeni kurallarının yanı sıra, her hasta için özgün olarak dikkat edilmesi, buna uygun olarak yapılması/yapılmaması gereken konular belirlenmelidir. Örneğin tüm ses kullanıcıları için yeterli sıvı alımı, gerekirse bulunulan ortamın nemlendirilmesi önemlidir. Kişisel ses kullanım alışkanlıkları hakkında bilgi sahibi olunması, genellikle sesin yoğun olarak kullanıldığı ortam ve ortamdaki gürültü özelliklerinin bilinmesi, ve diğer çevresel faktörlerin irdelenmesi daha sağlıklı ses alışkanlıklarının kazanılmasını sağlayacaktır. Sigara kullanılmaması, genel stresin azaltılması, kullanılan ilaçlar ve bunların vücut sıvıları üzerine etkisinin bilinmesi de önemli gerekliliklerdir.
  3. Aşırı ses kullanma davranışının düzeltilmesi: Ses kısıklığı olan bireylerin daha alçak sesle konuşmasının sağlanması, yüksek sesle konuşmanın önlenmesi, alışkanlık haline gelmiş veya sık tekrarlanan boğaz temizleme hareketinin önlenmesi önemlidir. Sesin gün içerisinde toplam kullanımı azaltılmalıdır. Yüksek sesle gülmek, ağlamak ve öksürmek de sese zarar veren davranışlardır. Tüm bu kurallar, nörolojik nedenlere bağlı yada hipofonksiyonel ses kısıklığı olan hastalar dışında ses problemi olan bireyler için kullanılabilir.
  4. Üzerinde anlaşılan amaçlar ve beklentiler: Ses problemi olan birey ve ses terapisini verecek kişi, sesle ilgili bir problem olduğu, bununla ilgili bir şeyler yapılması gerektiği, izlenecek yol ve amaçlanan hedefler konusunda fikir birliği içerisinde olmalıdır.
  5. Hastanın sesindeki değişiklileri fark edebiliyor olması: Eğer hasta, sesinde ses terapisi ile oluşan değişiklikleri fark edemiyor yada hissedemiyor ise, ses terapisi fayda sağlayamaz. Bu durum ses profesyonellerinde sık rastlamadığımız, ancak özellikle yaşlı popülasyonda ve nörolojik problemli bireylerde çok karşılaştığımız bir durumdur.

18 Eylül 2006

SES TERAPİSİ

Ses terapisi, ses problemlerinin tamamında kullanılabilecek bir tedavi yöntemidir. Bazı ses rahatsızlıklarında tek tedavi yöntemi olarak kullanılır iken, bazılarında ise tıbbi (ilaçla) veya cerrahi tedavinin öncesi ve sonrasında destekleyici olarak kullanılabilir. Çok faydalı olmasına rağmen, hiçbir ses patolojisi için özgün bir ses terapisi yöntemi yoktur. Aksine, her hasta için seçilen ses terapisi yöntemi, yoğunluğu ve süresi, hastanın ihtiyaçlarına göre birbirinden farklı olmalıdır. İdeal olarak ses terapisine başlamadan önce hastanın ses probleminin nedeni belirlenmelidir. Bu amaçla objektif ses analizinin yapılması ve ses tellerinin videolaringostroboskopi ile değerlendirilmesi gereklidir. Elde edilen bulgular hasta ve ses terapisinde aktif rol oynayacak ekip ile (Kulak Burun Boğaz Uzmanı ve Ses Patoloğu)   ve eğer hasta bir ses profesyoneli ise sesi ile ilgilenen diğer kişilerle (Ses Koçu, Şan Eğitmeni gibi) birlikte değerlendirilmeli ve terapi amaçları belirlenmelidir.

13 Eylül 2006

CİSPLATİN'İN OTOTOKSİK ETKİSİ VE ÖNLENMESİ

Cisplatin, erişkin ve çocuklarda kanser tedavisinde sıklıkla kullanılan etkin bir kanser ilacıdır. En önemli yan etkilerinden birisi kulağa toksik etkisidir (ototoksisite). 4-8 kHz aralığındaki yüksek frekanslarda geri dönüşsüz her iki kulağı da etkileyen bir işitme kaybına yol açar. Cisplatin etki mekanizmasının dış tüy hücrelerinde antioksidan mekanizmaları değiştirerek olduğu düşünülmektedir. Bu noktadan hareketle cisplatin ile birlikte hangi ilaçlar verilirse cisplatin'in ototoksik etkisinin azaltılabileceği sorusu gündeme gelmiştir. Bu amaçla guinea piglere antioksidan özellikleri bilinen sodyum salisilat verilmiştir. Değişik dozlarda ve değişik uygulama yolları ile verilen sodyum salisilat'ın, kısmen de olsa, cisplatin ototoksisitesini önleyebileceği sonucuna varılmıştır.EAORL Cisplatin

11 Eylül 2006

FONETİK VE FONİATRİ

Fonetik, doğadaki sesler ve insan sesi ile ilgilenen bilim dalıdır. Seslerin kendisiyle, oluşumuyla, duyulması ve algılanması ile ilgilenir. Üç ana bölümden oluşur: Artikulatuar fonetik, Akustik fonetik ve İşitsel fonetik.
Foniatri, ses oluşumu ile ilgili sistemlerin tıbbi araştırma ve klinik yaklaşımı (tanı ve tedavi) ile ilgili bilim dalıdır. Ses, konuşma ve yutma bozuklukları ile ilgilenen bu dilim dalı Amerikan kaynaklı yaklaşımda "konuşma patolojisi" adını almaktadır.

08 Eylül 2006

TRAKEOMALAZİ

Trakeomalazi, trakeanın destekleyici kıkırdaklarının gevşek hale gelmesi ile karakterize, hava yolunun ön arka çapının azaldığı bir rahatsızlıktır. Bu durum, hava akımının arttığı öksürük ve ağlama gibi durumlarda artar. Trakeomalazinin doğuştan gelen, dış faktörlere bağlı olan ve kronik trakea enfeksiyonuna bağlı olan üç ayrı tipi mevcuttur. Trakeomalazi, genellikle trakeanın alt üçte birini etkiler. Normal koşullarda nefes alma sırasında trakeada uzama ve genişleme, nefes verme sırasında kısalma ve daralma görülür. Bu nedenle trakeomalazi hastalarında nefes alma sırasında problem olmaz iken, nefes verme sırasında solunum sıkıntısı belirgin hale gelir.

http://www.emedicine.com/med/topic2976.htm

05 Eylül 2006

SES RAHATSIZLIKLARININ DEĞERLENDİRMESİNDE OBJEKTİF TANI YÖNTEMLERİ 2


Videolaringoskopi, bir endoskopik muayene biçimidir. Bu yöntemle, diğer endoskopik muayene yöntemlerinde olduğu gibi vücudun herhangi bir bölümü (burada larinks yani gırtlak) bir optik sistem aracılığı ile görülebilir. Bu görüntülerin, elde tutulan ve endoskopa bağlı bir küçük kamera ile monitöre aktarılması sayesinde görüntü, aslından çok daha büyük bir şeklide ve kolayca takip edilebilir olarak gözlenebilir. Stroboskopi ise muayene edilen bölgenin görüntüsünün insan gözünün takip edebileceği bir hızda izlenmesine olanak sağlar. Ses tellerimiz normal bir erkekte saniyede yaklaşık 120 kez, bir kadında yaklaşık 200 kez, bir çocukta ise 300 kez kadar titreşir. Bu rakamlar, hiçbir ses eğitimi olmayan bireyin normal konuşma sırasındaki değerleridir. Eğitimli ince bir bayana ait ses tellerinin saniyede kaç kez titreştiğini bir düşünün. Ne yazık ki insan gözü bunu takip edecek kadar hızlı değildir. Stroboskopi ile elde edilen görüntü, basit bir anlatımla, bir diskoda beyaz ışıklar altında dans ederken, karşınızdaki arkadaşınızın hareketini izlemeniz gibidir. Yani hareketi donmuş karelerin art arda izlenmesi gibi algılarsınız. Bu ses telinin hareketlerini detaylı olarak görmemizi ve dolayısıyla hastalıklı alanı doğru olanak tanımlamamıza olanak sağlar. Videolaringoskopi sırasında görüntüler dijital yada analog video kayıtları olarak kaydedilebilir, aynı sırada veya daha sonra bu video kayıtlarından fotoğraflar çekilebilir. Bu sayede ses tellerinde veya larinksin diğer yapılarında olan değişiklikler arşivlenebilir ve değişik zamanlara kontrol amacıyla kullanılabilir.

02 Eylül 2006

KRONİK SİNÜZİT VE BİOFİLM

Kronik rinosinüzit, sık görülen, rahatsız edici bir klinik antitedir. Bazı kronik rinosinüzit hastalarının medikal yada cerrahi tedaviden fayda görmedikleri bilinmektedir. Bakteriyel biofilmler, 3 boyutlu, özgün özellikleri nedeniyle bakterilerin kendilerinden daha farklı özelliklere sahip olabilen bakteri grubu birikintileridir. Biofimlerin bazılarının yüksek antibiyotik direnci gösterdiği bilinmektedir. Endokardit ve otitis media gibi bazı rahatsızlıklarda daha önce gösterildiği gibi kronik rinosinüzitte de biofilmlerin etkin olabileceği bildirilmektedir. Biofilmlerin davranış şeklinin daha iyi anlaşılması, ileride kronik rinosinüzit tedavisinde gelişmelere olanak sağlayacaktır. 

Annals of Otology, Rhinology & Laryngology 2006;115(9)Suppl 196:35-39.

 

KONUŞMA GECİKMESİ OLAN ÇOCUKLARDA İŞİTMENİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Auris Nasus Larynx dergisinin Eylül 2006 sayısında yayınlanan bir makaleye göre okul öncesi çağda konuşma gecikmesi olan çocukların çoğunda işitme normal sınırlardadır. Bu çocuklarda yaygın gelişim bozukluğu olduğu bildirilmektedir. Bu durumda işitmesi normal çocuklarda altta yatan psikiyatrik bir problem konusunda uyanık olunmalıdır. Nedeni ne olursa olsun konuşma gecikmesi bulunan bu yaşlardaki çocuklarda erken tanı ve tedavi girişimi çok önemlidir.

23 Ağustos 2006

AĞIZ BOŞLUĞU KANSERİ

Ağız boşluğu (oral kavite) kanserleri, tüm dünya için önemli kabul edilen bir sağlık sorunudur. Gelişmekte olan ülkelerde erkek toplumda en sık görülen yedinci kanser ağız boşluğu kanseridir. Tütün ürünleri ve alkol kullanılmaması ve kanserin erken tanısı kanserin önlenebilmesi ve tedavisi açısından çok önemlidir. Ağız boşluğu kanserinin erken tanısı için yapılan taramalarda kanser olasılığı olan lezyon görülme oranı %1,3 ile 16,3 arasında rapor edilmiştir.
Tütün, kanserojen olduğu çok iyi bilinen N-nitroso bileşenleri içermektedir. Buna ek olarak sigara kullanımı serbest radikaller oluşmasına ve ağız mukozası epitelinde oksidatif hasar oluşmasına yol açmaktadır. Alkol ve metabolitlerinin de insanlar da kanserojen olduğu bilinmektedir. Ayrıca etanol oral mukozanın kanserojenlere geçirgenliğini arttırmaktadır. Sigara ve alkol kullanımının genomik dengeyi bozduğu ve hücresel bağışıklık sistemini de olumsuz etkilediği bildirilmektedir. Tüm bunlar ağız mukozasının malign (kanserojenetik) dönüşümüne yol açmaktadır. Sigara içen, alkol kullanan veya tütün çiğneyenlerde ağız boşluğu kanseri oluşma riski normal toplumdan 123 kat daha fazladır.
Dolayısıyla, 40 yaşın üzerinde olanların, sigara ve/veya alkol kullananların, tütün çiğneyenlerin belirli aralıklarla oral mukozal taramadan geçmek üzere bir Kulak Burun Boğaz uzmanına başvurmaları gerekmektedir.  

19 Ağustos 2006

SES TELİ HİSTOLOJİSİ

Ses tellerinin histolojik yapısı hakkındaki güncel bilgimiz, Hirano'nun 1974 yılında insan ses tellerinin bağ dokusu olan lamina propria'nın katmanlı yapısını ortaya koymasından bu yana devamlı artmaktadır. Buna göre ses telleri, üç ana katmandan oluşur. Bunlardan en yüzeyel olan ince epitel tabakasıdır. Onun hemen altında lamina propira yer alır. Lamina proprianın altında ise kas dokusu bulunmaktadır. Lamina propria'nın hücre dışı matriksinin moleküler kompozisyonu, bu dokunun akışkanlık özelliklerini anlamamız için çok önemlidir. Bu durum, özellikle lamina propria'nın yüzeyel tabakası (Reinke boşluğu) için daha da önemlidir. Epitel ve Reinke boşluğu, ses tellerinin titreşimden sorumlu ana bölümünü oluşturur. Normal bireylerde Reinke boşluğunun jöle şeklindeki yapısı, gevşek bağ dokusu elemanları ve hücre dışı matriksin interstisyel proteinleri (dekorin ve hyaluronik asit gibi proteoglikanlar ve fibronektin gibi glikoproteinler) arasındaki dengeye bağlıdır. Ses tellerinin titreşimine bağlı artmış travma Reinke boşluğundaki hücre dışı matriksin moleküler modifikasyonuna ve dolayısıyla iyi huylu ses teli rahatsızlıklarına yani nodüllere, submukozal fibrotik dokuya ve vokal kord skarına yol açar.

11 Ağustos 2006

1000 ÇOCUĞA İŞİTME CİHAZI

İşitme cihazı ihtiyacı olan muhtaç çocuklara yardım amacıyla başlatılan kampanya ile ilgili detaylı bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
http://www.ntvmsnbc.com/news/382154.asp

SES TELLERİ

Her insanda iki adet ses teli, yutağın (farinks) hemen altında, soluk borusunun (trakea) hemen üzerinde bulunur. Evrimsel gelişim sürecinde, ses tellerinin ve genel anlamda gırtlağın (larinks, hançere) asıl fonksiyonu, hava yolunu ve akciğerleri dışarıdan gelen yabancı partiküllerden ve yemeklerin buraya kaçmasından korumaktır. Nefes alma sırasında V harfi şeklinde açık olan ses telleri, yemek yerken ve ses çıkarma sırasında tamamen karşı karşıya gelerek kapanır. Elbette ki bu şekilde bir anlatım, ses tellerinin mükemmel çalışma mekanizmasının çok kaba bir tarifidir. İnsan ses telleri, konuşma ve ses çıkarma sırasında saniyede erkeklerde ortalama 120, kadınlarda 200 kez birbiri ile temas eder (titreşir). 

07 Ağustos 2006

KEKEMELİK NE ZAMAN BAŞLAR?

2-6 yaş arasında çocukların dil gelişiminde çok hızlı bir gelişme olmaktadır. Cümlelerin karmaşıklığı ve uzunluğu, iki sözcükten oluşan basit yapılardan yetişkin cümle yapısına doğru artış göstermekte ve çocuğun sözcük dağarcığı artmaktadır. Ancak, çocuğun dilbilgisel gelişimi ile üretim kapasitesi aynı değildir. Çocuk farklı yapıda pek çok cümleyi nasıl kurabileceğini "biliyor" olabilir ancak, bu bilgiyi kullanabilmesi farklı seviyelerde bir takım becerileri içermektedir. Bilgi ve beceri arasındaki bu ayrım, kekemelik için önemli bir durumdur çünkü, ileri düzeydeki dilsel bilgi çocuğun motor becerilerini baskılayabilir (Hall ve Burgess, 2000). Dolayısıyla, bu yaş grubundaki hemen bütün çocukların konuşmaları sırasında aynı sözcükleri ya da cümleleri art arda tekrarladıklarına, nefeslerini söylemek istedikleri cümlenin uzunluğuyla eşgüdümlü olarak kullanamadıklarına ve uygun olmayan yerlerde duraklamalar yaptıklarına tanık oluruz. Çoğu zaman bu konuşma biçimi "gelişimsel kekemelik" ya da "normal akıcısızlık" olarak adlandırılır. 2-7 yaş çocuklarının konuşmalarında gözlenen ve normal olduğu düşünülen bu tip konuşma akıcısızlıkları bazen kalıcı bir problem haline gelebilmektedir. Bu dönemde çocuğun etrafında bulunan yetişkinlerin, çocuğun konuşma biçimi hakkında hiçbir yorum/ eleştiri yapmaması, düzgün konuşması için çocuğu uyarmaması, sakince ne anlatmaya çalıştığını dinlemesi çocuğun bu konudaki farkındalığını arttırmaması açısından önemlidir.

Çocuklarda kekemelik başlangıcı çoğunlukla 3-7 yaş arası olmakla beraber, nadiren ergenlik dönemi ve sonrasında da başlayabilmektedir. Çocukluk dönemi ya da sonrasında geçirilen ciddi bir beyin hasarı sonrasında da kekemelik başlayabilir. Bu durum "nörojenik kekemelik" olarak adlandırılmaktadır. Nörojenik kekemeliği olan bireylerde, beyin hasarı öncesinde bir kekeleme öyküsünün olmadığı belirtilmektedir (Lebrun, Bıjleveld ve Rousseau, 1990).

Özlem AKGÜN, Konuşma ve Dil Patoloğu

05 Ağustos 2006

KEKEMELİK GENETİK MİDİR?

Kekemelikte genetik etki diğer kompleks konuşma bozukluklarındakilerden daha güçlüdür. Kekemeliğin tek yumurta ikizlerinin her ikisinde birden görülme oranı %60 ya da daha fazla iken, çift yumurta ikizlerinde her ikisinde birden görülme oranı %20-26'dır (Riley, 2003). Bir ailede kekemelik öyküsü yoksa, o ailede doğacak olan bir çocuğun kekeleme olasılığı azdır. Ancak, bir çocuğun anne ya da baba tarafındaki akrabalarından herhangi birinde kekemelik öyküsü varsa, o çocukta kekeleme davranışının görülme olasılığı yaklaşık %40-60 oranında artmaktadır (Cebiroglu, 1982; Shames, Wiig ve Secord, 1998).

Özlem AKGÜN, Konuşma ve Dil Patoloğu

03 Ağustos 2006

RRP (REKÜRREN SOLUNUM SİSTEMİ PAPİLLOMATOZİSİ) TEDAVİSİNDE BÖLGESEL CIDOFOVIR UYGULAMASI

RRP tedavisinde uygulanan tedaviye ek olarak bölgesel olarak injekte edilen cidofovir'in hastalığın tekrarlama süresi ortalamasını 102 günden 239 güne çıkardığı belirtilmektedir. Cidofovir'e bağlı ek bir sistemik ya da lokal komplikasyon bildirilmemiştir.

KULAK TÜPÜ SONRASI KULAK AKINTISI

Otolaryngology Head & Neck Surgery dergisi Temmuz 2006 sayısında yayınlanan bir makaleye göre kulak tüpü takılması sonrasında en sık görülen komplikasyon kulak akıntısıdır. Bu durumun değişik çalışmalarda %3 ila %74 arasında değiştiği bildirilmektedir. Profilaktik olarak kullanılan antibiyotikli damlaların bu durumu azalttığı üzerinde durulmaktadır.

14 Temmuz 2006

KEKEMELİK NASIL OLUŞUR?

Kekemeliğin nedeni ebeveynler kadar araştırmacıların da merak ettikleri ve hala kesin bir cevap bulamadıkları bir sorudur. Günümüzde kekemeliğin nedenlerine dair ileri sürülmüş pek çok farklı kuram vardır. Bunların hiçbiri kesin ve net bir şekilde kekemeliğin nedenini ortaya koyamamıştır. Ancak, kekemeliğin nedeninin psikolojik olmadığı bilimsel olarak kabul edilen bir gerçektir. Yani hiçbir çocuk, korktuğu ya da üzüldüğü için kekeme olmaz. Bu gibi duygusal durumlar, eğer çocukta genetik bir yatkınlık söz konusu ise (birincil derecede akrabalarında kekemelik öyküsü varsa) tetikleyici rol oynayabilir. Duygusal durumlar kekemeliğin şiddetini arttırır, fakat doğrudan doğruya kekemelin nedeni değildir. Öyle olsaydı aynı duyguları yaşan tüm çocukların kekeme olması gerekirdi! Kekemeliğin nedenini biyolojik ya da fizyolojik yapıdaki farklılıklarla, kişilik özellikleriyle veya birtakım şartlanma kuramlarıyla açıklamaya çalışan yaklaşımlar giderek popülerliklerini yitirmektedirler.

Günümüzde kekemelin nedenine ilişkin olarak yapılan çalışmalar giderek beynin çalışma sistemi üzerinde odaklanmaktadır. Akıcı konuşan bireylere kıyasla, kekemeliği olan bireylerin beyin aktivitelerinde ne gibi farklılıkların olabileceğini araştırmak üzere "positron emission tomography (PET)", "functional magnetic resonance imaging (fMRI)" ve diğer beyin görüntüleme tekniklerinden yararlanılmaktadır. Yapılan araştırmalarda, kekeleme anında sağ hemisferde ortaya çıkan sıra dışı aktivasyonun terapiyle ya da akıcılığı arttıran stratejilerle azaldığı ve temporal lobda yetersiz aktivasyon olduğuna ilişkin genel bir uzlaşma olduğu görülmektedir. Ancak, bulgular arasında önemli farklılıklar da bulunmaktadır (Ingham, 2003).
Özlem AKGÜN, Konuşma ve Dil Patoloğu

11 Temmuz 2006

KRONİK ÖKSÜRÜKTE YENİ BİR TEDAVİ: AMİTRİPTİLİN

Herhangi bir neden belirlenemeden uzun süredir öksürüğü olan hastalarda yapılan yeni bir çalışmada, günlük 10 mg amitriptilin tedavisi ile hasta şikayetlerinde belirgin düzelme olduğu belirtilmektedir. Konu ile ilgili detaylı bilgiyi Otolaryngology Head & Neck Surgery dergisinin Temmuz 2006 sayısında bulabilirsiniz.

10 Temmuz 2006

KEKEMELİK NE ZAMAN BAŞLAR?

Pek çok anne-baba, çocuklarının kekemelik probleminin ne zaman ve ne şekilde başladığı sorulduğunda benzer bir hikaye anlatırlar. Genellikle çocuklarının 3-4 yaşlarına kadar gayet düzgün konuştuğunu, hatta konuşmaya erken başladığını, ancak birden bire konuşmasının bozulduğunu söylerler. Genellikle bu yaşlar çocuğun yuvaya başladığı yaşlardır. Yine bu yaşlarda çocuklar kısa tatiller için anne babadan bir süre ayrı kalırlar. Dolayısıyla ebeveynler çocuklarının konuşmalarının birden bire bozulmasını ayrı kalma, yuvaya başlama ya da o sırada gerçekleşen başka bir yaşam değişikliği gibi olaylarla ilişkilendirirler. Bunun yanı sıra herhangi bir olaydan veya nesneden çok korkma, herhangi bir duruma çok üzülme gibi, çocuğun duygu durumundaki ani değişikliklerin de konuşmasını etkileyebileceği düşünülür.   Bazı ebeveynler ise, çocuklarının konuşmaya başladığı ilk zamandan itibaren kekelediğini, hiçbir zaman akıcı konuşamadığını ve bunun nedenini anlayamadıklarını bildirirler.
Özlem AKGÜN, Konuşma ve Dil Patoloğu

08 Temmuz 2006

BURUN VE SİNÜSLERDE ADENOİD KİSTİK KANSER

Sinonazal bölgenin (burun, sinüsler ve genizi içerisine alan bölge) kötü huylu tümörleri çok nadir görülmektedir. Bu bölgede ikinci sık görülen tümör adenoid kistik kanserdir. Çok nadir görüldüklerinden bu konuda detaylı çalışmalar kısıtlıdır. Laryngoscope dergisinde Haziran 2006'da yayınlanan bir çalışmada bu tanı ile takip edilen 35 hastanın bilgileri geriye dönük olarak taranmıştır. Buna göre hastaların üçte ikisinde tümörün kaynaklandığı bölge maksiller sinüslerdir. Hastaların %70'inde tümör ileri evrede tanı almıştır. Hastaların 5 yıllık yaşam şansı %86'dır. 5 yıl içerisinde hastalığın aynı bölgede tekrarlama riski %30, uzak yayılım gösterme riski %25'tir. Cerrahinin yanı sıra radyoterapi verilmesi tedavi şansının arttırmaktadır. Hastalığın gidişatında en etkili faktör, tanı koyulduğu anda uzak yayılım bulunup bulunmamasıdır.  
Laryngoscope June 06 PNS ACC

 

07 Temmuz 2006

ALLERJİK RİNİT VE ETKİLERİ

Allerjik rinitin görülme sıklığı her geçen gün artmaktadır. İmmunoglobulin E tarafından oluşturulan hava yolu iltihabı, kendisini allerjik rinit, astım, ya da her ikisinin birlikteliği şeklinde gösterebilmektedir. Üst ve alt hava yollarındaki allerjik iltihap artık tek bir hava yolu hastalığı olarak kabul görmektedir. Astımın diğer hastalıklar ile olan bağlantısı üzerinde sıklıkla durulurken, allerjik rinitin ilişkileri henüz tam olarak ortaya konamamıştır. Allerjik rinitin, rinosinüzit, nazal polip, tekrarlayan viral enfeksiyonlar, adenoid büyümesi (geniz eti), Östaki tüpü fonksiyon bozuklukları, effüzyonlu otitis media (seröz otit ya da kulakta sıvı birikimi) ve larenjit ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu hastalıkların çok değişik uzmanlık dalından hekimler tarafından görülmesi de tanıya yaklaşımda farklılıklara yol açmaktadır. Pratisyen hekimler, çocuk doktorları, göğüs hastalıkları uzmanları, allerji ile ilgilenen hekimler ve KBB uzmanları benzer belirtiler ile başvuran hastalara farklı şekillerde yaklaşabilmektedir. Hastaya yaklaşım sırasında bunların burundan başlayan tek bir hava yolunun benzer rahatsızlıkları olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Konu hakkında Allergy dergisi Haziran 2006 sayısında yayınlanan bir makaleye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Allergy Haziran 2006

AMYOTROFİK LATERAL SKLEROZ VE DUYU KAYBI

Amyotrofik lateral skleroz, nedeni bilinmeyen bir progresif motor nöron hastalığıdır. Hastalar genellikle aspirasyon pnömonisi nedeniyle kaybedilir. Aslen bir motor nöron hastalığı olmakla birlikte, yapılan çalışmalar, bu hastalarda duyu kaybı da bulunduğunu ve bunun da hastalığa bağlı problemlerin oluşmasına neden olduğunu ifade etmektedir. Annals of ORL'nin Temmuz 2006 sayısında yayınlanan bir makalede, bu hastalarda normal popülasyondan daha yüksek oranlarda larinks duyusunda azalma ve yutma problemleri olduğu rapor edilmektedir.

02 Temmuz 2006

ALKOLÜN İŞİTME ÜZERİNE ETKİSİ

Uzun süre alkol kullanımının denge sistemi üzerine etkileri uzun süredir bilinmektedir. American Journal of Otolaryngology'nin Temmuz-Ağustos 2006 sayısında yayınlanan bir çalışma ile alkolün dengenin yanı sıra işitme üzerine de ciddi etkileri olduğu gösterilmiştir. Alkol bağımlılarında yüksek frekanslarda (tiz seslerde) işitme eşiklerinin yükseldiği tespit edilmiştir. Ayrıca, beyin sapı uyarılmış cevap odyometrisi ile I, III ve V. dalga latenslerinin uzadığı belirtilmiştir.  

28 Haziran 2006

SES TELİ NODÜLÜ TEDAVİSİ

Ses Terapisi
Sesin kötü ya da yanlış kullanımına bağlı bir ses problemi olan nodülü tedavi etmenin ideal yolu, sesin bu şekilde kullanımına devam edilmemesidir. Sesi doğru kullanacak şekilde alışkanlıklar edinilmesi ve ses tellerine aşırı basınç uygulanmasını engelleyecek doğru vokal tekniği kullanımı, hem nodüllerin küçülmesini hatta yok olmasını sağlayacak, hem de tekrar oluşma riskini ortadan kaldıracaktır.
 
Fonomikrocerrahi
Bazı nodüller tedaviye fazlasıyla dirençlidir. Uygun ses tekniği, sımsıkı takip edilen ses hijyeni kuralları ve hatta ses terapisine rağmen düzelmeyen nodüller, fonomikrocerrahi adını verdiğimiz, genel anestezi altında mikroskop aracılığı ile yaptığımız ameliyatlar ile tedavi edilmektedir.  

27 Haziran 2006

ANİ İŞİTME KAYBINDA HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ

Yan ve arkadaşlarının 8 yıllık bir süre içerisinde takip ettiği 236 olguda ani işitme kaybı prognozunun hastanın cinsiyetine, tutulan kulağa, kulak çınlaması varlığına ve tedavinin uygulama süresine göre değişmediği bildirilmektedir. Hiperbarik oksijen tedavisi kullanılanların kullanılmayanlara göre daha fazla iyileşme gösterdiği bildirilmiştir. Başdönmesi varlığının, diğer kulakta SN tipte işitme azlığı hikayesi olmasının ve işitme kaybının ileri düzeyde olmasının prognozu olumsuz etkilediği söylenmektedir.
Yan B 2006 Nisan

20 Haziran 2006

SES TELİ NODÜLÜ TANISI NASIL KOYULUR?

Nodül, vücudumuzun en çok travmaya maruz kalan bölgesi olan ses tellerinde tekrarlayan basınçlı travmaya bağlı oluşur. Konuşma sırasında sıradan bir erkeğin ses tellerinin saniyede ortalama 120 kez ve bir kadının ses tellerinin 200 kez birbirine çarptığını hatırlayınız!

Sesini profesyonel olarak kullanmayan bireylerde 2 haftadan fazla süren ses kısıklığı durumunda mutlaka bir ses hekimine başvurmak gereklidir. Profesyonel bir sanatçının ise genellikle bu kadar bekleyebilecek lüksü olmamaktadır. Ses hekiminiz şikayetlerinizi dinleyip, ses sağlığınız ve genel tıbbi geçmişiniz hakkında yeterli bilgiye sahip olduktan sonra profesyonel ses beklentilerinizi de detaylı bir şekilde bilmek isteyecektir. Sesiniz ve ses tellerinin detaylı muayenesi ile (ki bunun için ideal ikili laringovideostroboskopi ve objektif ses analizidir) ses teli nodülü tanısı konması ve nedeninin belirlenmesi mümkün olur.

14 Haziran 2006

SES TELİ NODÜLÜNÜN BELİRTİLERİ

Ses teli nodülünün belirtileri genellikle ses kısıklığı ve seste kabalaşmadır. Profesyonel ses kullanıcısı sesinin daha alçak perdeden çıktığını ya da sesinin normalden daha soluklu, hışırtılı olduğunu ifade edebilir.   

13 Haziran 2006

SES TELİ NODÜLÜ NEDİR?

Ses Teli Nodülü, ya da diğer adıyla 'şarkıcı nodülü', ses tellerinin birbiri ile temas ettiği serbest yüzeyde oluşan, iyi huylu (yani kanserle ilişkisi olmayan) büyümelerdir. Ses tellerinin yanlış ( misuse) ya da kötü kullanımına (abuse) bağlı olarak oluşurlar. Kaba bir benzetme ile tıpkı elimizde ya da ayağımızda oluşan nasırlara benzetilebilir. Sesini profesyonel olarak kullanan bireylerde toplumun diğer kesimine göre çok daha sık olarak görülür.

06 Haziran 2006

TONSİLLEKTOMİDE TERMAL KAYNAK (WELDING) TEKNİĞİ

OHNS'nin Haziran 2006 sayısında yayınlanan bir makalede, termal kaynak tekniğinin bipolar koter tonsillektomiyle aynı cerrahi süresinde yapılabildiği, daha az ameliyat sırasında ve sonrasında kanama, daha erken normal diyete dönüş ve daha az ameliyat sonrası ağrı sağladığı belirtilmektedir.

29 Mayıs 2006

SAĞLIKLI SES İÇİN NELER YAPMALI!!!

  • Stresinizi kontrol edin, gizlemeyin.
  • Stresi azaltacak önlemler alın.
  • Yeterli derecede dinlenin.
  • Mutlu olun. Mutluluğunuz sesinize yansıyacaktır.
  • (Uygun nefes desteği ile) çok gülün.
  • Dumanlı yerlerden kaçının. Soluduğunuz her şeyin sizin en kıymetli enstrümanınızdan geçtiğini unutmayın.
  • Karnınıza nefes alın, soluk alırken karnınızı rahat bırakın, öne doğru çıkmasına izin verin ve şişman hissedin.
  • İyi yemek yiyin.
  • Performans öncesi süt ve sütlü ürünlerden uzak durun.
  • Vücudunuza paha biçilmez bir enstrüman gibi iyi bakın.
  • Özellikle kış aylarında yatak odanızı nemli tutun.
  • Eğer kullanıyorsanız, doğum kontrol hapınızı ses konusunda uzmanlaşmış bir kulak burun boğaz uzmanına danışarak seçin.
  • Günde en az 8 bardak su için.
  • Berrak tuvalete çıkın, berrak şarkı söyleyin: "Pee pale, sing clear".
  • Reflüye karşı önlemler alın.
  • Yorulduğunda sesinizi dinlendirin.
  • Konuşma sırasında geri plandaki televizyon ve radyo gürültüsünü azaltın.
  • Şarkı söylemeden önce yeterli ısınma egzersizi yapın.
  • Sigara içmeyin.
  • Duman ve kimyasal maddeleri solumayın, gerekli hallerde maske kullanın.
  • Alkol alımını sınırlayın.
  • Şarkı söyleme eğitimi alın.
  • Ses hijyeni ve performans derslerine katılın.
  • Hasta iken şarkı söylemekten kaçının. Bu durum, ses profesyonellerinde ses problemleri oluşturan birinci nedendir.
  • Telefon konuşmalarını kısa tutun.
  • Ses kısıklığınız olduğunda erken dönemde tıbbi yardım isteyin.
  • Unutmayın, ses hijyeni kendi kendine takip edilmesi gereken, dental hijyen gibi günlük olarak düzenli aklınızda bulunması gereken bir durumdur ve sesinizin ince ayarını yapmanızı ve uzun dönem sağlıklı sese sahip olmanızı sağlayan bir yöntemdir.
  • Boğaz temizlemek yerine yutkunun.
  • Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde yeterli sıvı alımına her zamankinden daha fazla dikkat edin.

25 Mayıs 2006

ANİ İŞİTME KAYBINDA UZUN DÖNEM TAKİP SONUÇLARI

Ani işitme kayıplı hastalarda, ani işitme kaybı oluşmasından iki ay sonrasında işitme bulgularında değişiklik olmadığı tespit edilmiştir. Hastaların %36'sında kalıcı kulak çınlaması, %9'unda fluktuan işitme kaybı, %9'unda dengesizlik ve %3'ünde Meniere triadı tespit edilmiştir. Ağır veya tam işitme kaybı ile işitme kaybına dengesizliğin eşlik etmesinin prognozu kötü etkilediği tespit edilmiştir.   

SES TELLERİNİN HİSTOLOJİK ÖZELLİKLERİ

Ses tellerinin yapısı hakkındaki bilgimiz, Hirano'nun 1974 yılında insan ses tellerinin bağ dokusu olan lamina propria'nın katmanlı yapısını ortaya koymasından bu yana devamlı artmaktadır. Lamina propria'nın hücre dışı matriksinin moleküler kompozisyonu, bu dokunun viskoelastik özelliklerini anlamamız için çok önemlidir. Bu durum, özellikle lamina propria'nın yüzeyel tabakası (Reinke boşluğu) için daha da önemlidir. Epitel ve Reinke boşluğu, vokal kordun titreşimden sorumlu ana bölümünü oluşturur. Normal bireylerde Reinke boşluğunun jöle şeklindeki yapısı, gevşek fibröz elemanlar ve hücre dışı matriksin interstisyel proteinleri (decorin ve hyaluronik asit gibi proteoglikanlar ve fibronektin gibi glikoproteinler) arasındaki dengeye bağlıdır. Ses tellerinin titreşimine bağlı artmış travma Reinke boşluğundaki hücre dışı matriksin moleküler modifikasyonuna ve dolayısıyla iyi huylu vokal kord lezyonlarına yani nodüllere, submukozal fibrotik dokuya ve vokal kord skarına yol açar.

21 Mayıs 2006

SAĞLIKLI SES İÇİN NELER YAPMAMALI?

  • Yüksek sesle konuşmayın ve bağırmayın.
  • Spor karşılaşmaları sırasında uzun süre tezahürat etmeyin ve çığlık atmayın.
  • Performans sonrası gürültülü kulüp veya barlara olabildiğince gitmeyin.
  • Bar, spor salonu, aile toplantıları, otobüs ve uçak gibi gürültülü ortamlarda sesinizi duyurmaya çalışmak için yüksek sesle konuşmayın.
  • Sesli hapşırmayın. Normal ses çıkarın ancak ekstra ses çıkarmayın.
  • Esneme sırasında ses çıkarmayın.
  • Performans öncesindeki gece geç saatlere kadar uyanık kalmayın.
  • Uygun amplifikasyon olmaksızın açık havada şarkı söylemeyin.
  • Ardı ardına öksürmeyin ve boğazınızı sık sık temizlemeyin. Kronik öksürüğünüz ve alışkanlık haline gelen boğaz temizlemeniz varsa nedeninin araştırılması için bir ses hastalıkları uzmanına gidin ve tedavi olun.
  • Soğuk algınlığı veya larenjiti takiben konuşmayın veya şarkı söylemeyin.
  • Yutkunurken ağrı duyuyorsanız şarkı söylemeyin.
  • Rahat olduğunuz düzeyden daha yüksek veya alçak perdede söylemek için sesinizi zorlamayın.
  • Uzun süre şarkı söylemeyin. Şarkı söyledikten sonra ses kısıklığınız oluyorsa bir şeyler yanlış demektir.
  • Uzun süre fısıldamayın.
  • Nefes alırken göğüs kafesiniz ve omuzlarınızı yükseltmeyin.
  • Ses imajınızı değiştirmeyin. Doğal konuşma sesinizi değiştirmeyin.
  • Performans günü çok konuşmayın.
  • Ses konusunda uzmanlaşmış bir kulak burun boğaz uzmanına danışmadan antihistaminik ilaçlar (allerji ilaçları) kullanmayın.
  • Algınızı bozacak şeyler (alkol, diazepam gibi) kullanmayın.
  • Steroid kullanmayın (ses perde ve kalitesinde değişikliklerine yol açabilir).

14 Mayıs 2006

ANİ İŞİTME KAYBI TEDAVİSİNDE İNTRATİMPANİK STEROİD

Standart tedaviye cevap vermeyen ani işitme kaybı hastalarında intratimpanik steroid tedavisi çok etkin bir alternatif olarak yerini sağlamlaştırmaktadır. Laryngoscope'da yayınlanan yeni bir çalışmada deksametazonun intratimpanik kullanımının ani işitme kayıplı hastalarda faydalı olabileceği gösterilmiştir.
Laryngoscope 2006 Choung YH

07 Mayıs 2006

ŞAN DERSLERİ

Profesyonel müzisyen ve ses koçu Emre Yücelen'in şan konusundaki internet sitesi www.sandersi.com bağlantılar listemiz eklendi. Sayın Yücelen'in kişisel internet sitesine de www.emreyucelen.com adresinden ulaşabilirsiniz.  

06 Mayıs 2006

KRONİK SİNÜZİTTE ANTİBİYOTİK SEÇİMİ

Kronik sinüzit ve nazal polip birlikteliğinde eskiden önerilen antibiyotiklerin aksine, amoksilin klavulonik asit, sefalosporinler ve makrolidler birincil olarak önerilmektedir.

04 Mayıs 2006

LARİNKS KANSERİ VE YAYILIMI

Larinks (gırtlak) kanserlerinin büyük bir çoğunluğu, neredeyse tamamı, sigara içenlerde görülmektedir. Larinks kanseri tanısı alanların ortalama %7'sinde tanı aldıkları anda kanser larinks dışına da yayılmış durumdadır. Bu yayılım genellikle akciğerler, kemikler ve karaciğere olmaktadır. Nadiren diğer organlar ve cilt tutulumu da görülebilir.

02 Mayıs 2006

BÖBREK RAHATSIZLIKLARI VE SES KALİTESİ

Nephron Clinical Practice dergisinde önümüzdeki günlerde yayınlanacak bir çalışmaya göre, kronik böbrek rahatsızlığı nedeniyle dialize giren hastalarda, dializ öncesi ve sonrası ses değişiklikleri oluşmaktadır. Dialize bağlı olarak ses telleri daha kalınlaşmakta ve ses kalitesinde bozulmalar meydana gelmektedir. 

26 Nisan 2006

AYVALIK ULUSLARARASI MÜZİK AKADEMİSİ

Ayvalık Uluslararası Müzi Akademisi'nin kayıtları 5 Mayıs 2006 tarihine kadar devam ediyor. Akademinin internet sitesine http://www.ayvalik-music.com adresinden ulaşabilirsiniz.  

19 Nisan 2006

PROFESYONEL SES HİJYENİ 4: HİDRASYON

Yeterli miktarda sıvı tüketin .
Ses tellerinizin istediğiniz performansı sağlaması için günde en az 2 litre kafeinsiz sıvı alımına ihtiyacı vardır. Sesiniz için en sağlıklı sıvı sudur. Günde 8-10 bardak içilen su, ses telleriniz için gereken lubrikasyonu sağlamanın yanı sıra gerekli subglottik (ses telleri altından gelen) basıncın da azalmasını sağlar. Sıcak spotlar altında ya da sıcak açık hava konserlerinde performans sergilerken elbette bu ihtiyaçlar da artar. Kolalı, alkollü, kafeinli içecekler ne yazık ki suyun sağladığı pozitif etkiyi sağlamaz, aksine sıvı kaybına yol açarak sıvı ihtiyacınızı arttırır.

14 Nisan 2006

PROFESYONEL SES HİJYENİ 3: SİGARA

Sigara içmeyin!!!
Sesini önemseyen birisinin sigara içmesi pek de anlaşılır bir durum değil. Tamam, biliyoruz ki, Türk erkeklerinin %60'ı ve Türk kadınlarının %20'si sigara içiyor ve her yıl ülkemizde yaklaşık 100,000 kişi sigaraya bağlı nedenlerle aramızdan ayrılıyor ama bu kötü alışkanlığın özellikle ses sağlığı ile ilgili yaptıkları neler? Sigara öncelikle dehidratasyona yani su kaybına yol açıyor. Dudaklardan başlayarak bütün ses yolunu kurutuyor ve bu bölgelerde irritasyona ve iltihaba yatkınlığa neden oluyor. Bunların yanı sıra, seste kısıklığa ve kabalaşmaya, yani ses kalitesinde bozulmaya yol açıyor. İşin kötüsü, pasif sigara içimi yani kendisi sigara kullanmayanların çok sigara içilen yerlerde bulunması da ses kalitesini olumsuz olarak etkiliyor. Son olarak da biliyorsunuz ki sigara öldürüyor (bakınız sigara paketlerinin üzeri). Larinks (gırtlak) kanseri sigara içmeyenlerde nerede ise hiç görülmüyor ve larinks ile akciğer kanserlerinin baş aktörü sigara kullanımı!

11 Nisan 2006

TRANSSEKSÜELLERDE LAZER YARDIMI İLE SES DEĞİŞİMİ

Laryngoscope'un Nisan 2006 sayısında transseksüellerde diğer metodların yanı sıra, lazer ile ses değişimine ait olumlu sonuçlar bildiriliyor.

Laryngoscope April transs

10 Nisan 2006

KONSERE GİDERKEN DİKKAT!

Otolaryngology-Head and Neck Surgery'nin Nisan sayısına yayınlanan bir makaleye göre konser izlemeye gidenler ortalama 100 dBA ses şiddetine maruz kalmaktadır ve bu durum, ciddi geçici işitme seviyesi değişikliğine (temporary threshold shift) yol açmaktadır.

PROFESYONEL SES HİJYENİ 2: FİZİK EGZERSİZ

Düzenli fizik egzersiz yapın. Unutmayın ki, sesiniz zihinsel ve duygusal durumunuzun, hatta vücudunuzun tamamını nasıl hissettiğinizin bir yansımasıdır. Herhangi bir yeriniz ağırır iken ya da moraliniz bozukken sesinizin nasıl çıktığını bir düşünün. Değil karşınızdaki kişiler, telefonda sesinizi duyanlar bile sizde bir problem olduğunu anlamazlar mı? Demek ki sağlıklı bir ses için sağlıklı bir vücut şart! Düzenli fizik egzersiz ile hem vücut postürünüz mükemmelleşir, hem de ses üzerine etkisinden ileride detaylı olarak bahsedeceğimiz stresten uzaklaşırsınız. Vücut postürünüzün düzelmesi, iskelet ve kas desteğinin sağlanması ile solunum desteğinizi olumlu yönde etkiler.

PROFESYONEL SES HİJYENİ 1: SES EGZERSİZLERİ

Düzenli ses egzersizleri yapın. Nasıl bir atlet, performans sırasında kaslarının en iyi düzeyde olması için düzenli egzersiz yapıyorsa, siz de ses oluşturan kaslarınız ve diğer yapıları en iyi düzeye ulaştırmak için her gün ses egzersizleri yapmalısınız. Bu egzersizler, solunum desteğinizi arttırır, perde esnekliğinizi optimum düzeye getirir ve kaliteli bir rezonans için gereklidir. Tüm ses egzersizlerine ısınma egzersizleri ile başlayın ve mutlaka soğuma egzersizleri ile tamamlayın.

SES HİJYENİ NEDİR?

Ses hijyeni, tıpkı ağız hijyeni gibi kişisel olarak takip etmemiz ve günlük hayatımız sırasında uymamız gereken bir çeşit davranışlar topluluğudur. Belirli şeyleri yaparak ve belirli şeyleri de yapmayarak sesimizin daha sağlıklı olmasını, daha az ses problemi ile karşılaşmayı ve bu problemler oluştuğunda onlardan en kısa sürede kurtulmayı sağlayabiliriz.

01 Nisan 2006

GELİŞME GERİLİĞİ VE UYKU BOZUKLUKLARI

Adenoid (geniz eti) ve tonsil (bademcik) patolojilerine bağlı uykuda solunum problemlerinin, çocuklarda gelişme geriliğinin önemli nedenlerinden birisi olduğu objektif olarak gösterildi. Konu ile ilgili bir çalışma International J of Pediatric Otolaryngology'nin Mayıs sayısında yayınlanacak. Yayın ile ilgili detaylı bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Uyku,tonsil,adenoid,gelisme

25 Mart 2006

İLAÇLAR VE SES SAĞLIĞI

Ses üzerine olumsuz etkisi olabilecek belli başlı ilaç grupları şunlardır:

n Antihistaminikler (Alerji ilaçları)

n Antikoagülanlar (Kanı sulandıran ilaçlar)

n Aspirin

n Antitusifler (Öksürük şurupları)

n Antihipertansifler

n Diüretikler

n Antidepresanlar

n Antikolinerjikler

n Vitaminler, hormonlar
Ses doktorunuza danışmadan ilaç kullanmayınız. Vücudunuza girecek her besin ya da ilacın sesinize etkisi olacağını unutmayınız.

24 Mart 2006

HASTA İKEN ŞARKI SÖYLEME

Ses sanatçılarında ses problemleri oluşmasının en önemli nedeni hasta iken şarkı söylenmesidir. "Show must go on!" güzel bir ifade olmakla beraber, söz konusu olan ses sanatçısının kariyeri olduğunda, daha doğru olan söylem, ünlü bir laringologun deyişiyle, "Şov devam etmeli, ama hasta şarkıcı onun bir parçası olmamamalıdır" olmalıdır. Hasta iken şarkı söylendiğinde, ses problemlerinin oluşma riski ve oluşan problemin ciddiyeti daha fazla olur. Bu gibi durumlarda, ses teli içerisine kanama gibi durumlar görülerek kariyerler erken zamanda sonlanabilir. 
 
 

20 Mart 2006

PROFESYONEL SES SANATÇILARI VE SES BİLİNCİ

Ses sanatçılarının, ses oluşturma mekanizmalarının çalışma şekli konusunda eğitimli olması iki nedenle önemlidir. Bunlardan birincisi, ses rahatsızlıklarının önlenmesi, ikincisi ise ses rahatsızlıkları oluştuğunda bunların tedavisinin ana hatlarını anlamaları içindir.

Bu eğitim, diğer hastalıklara karşı yapılan önlemeler veya koruyucu bilgilendirmeler gibi algılanmalıdır. Örneğin, atletlere iskelet ve kas problemlerinin önlenmesi için nasıl eğitim veriliyorsa, ya da hipertansiyon veya kalp rahatsızlığı olanlara nasıl beslenme ve davranış eğitimi veriliyorsa, ses profesyonellerine de benzer şekilde ses oluşumu için gereken mekanizmaların nasıl çalıştığı ve nasıl korunması gerektiği hakkında eğitim verilmelidir.  

Ses eğitimi, hem sese zarar verme riski olduğu konusunda sanatçıda bir bilinçlenme sağlar, hem de ses rahatsızlıklarından sonra düzelme için önemli olan birinci basamaktır.

Ses rahatsızlığı ne olursa olsun (iyi huylu bir ses teli patolojisi, ses teli felci, hatta larinks kanseri), kişi, iyileşme sürecinde kendisinin rolünün öneminin farkında olmalıdır. İyileşme süresince sesin bir miktar kısıtlı olacağının bilinmesi de, iyileşmeyi olumlu yönde etkileyecektir.

Ses eğitimi, ses profesyonelini takip eden ses klinisyeninin (genellikle laringolog- yani ses üzerine uzmanlaşmış bir kulak burun boğaz uzmanının- veya konuşma patoloğunun) görevidir. Ses fonksiyonu, ses rahatsızlıkları ve ses rahatsızlıklarının tedavi metodları, her geçen gün daha da anlaşılır hale gelmektedir.

15 Mart 2006

ULUSAL MÜZİK EĞİTİMİ SEMPOZYUMU

Ulusal Müzik Eğitimi Sempozyumu, 25-28 Nisan 2006 tarihleri arasında Pamukkale'de yapılacaktır. Detaylı bilgiye http://muziksempozyum.pamukkale.edu.tr/  adresinden ulaşabilirsiniz. Bu sempozyuma, Sn. Doç.Dr. A.Meral TÖREYİN ile hazırladığımız ''Değişik Şarkı Türlerine Göre Ses Eğitimi Alan Bireylerde Objektif Fonasyon Ve Akustik Analiz Bulguları'' adlı bildiri ile katılıyoruz.