22 Mayıs 2014

İşitme Kayıpları


İşitme Kayıpları konusunda hazırladığım güncel notlara aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Saygılarımla.
Prof.Dr. Haldun OĞUZ

06 Mayıs 2014

Enjeksiyon Laringoplasti: Tirohyoid Teknik


Krikotiroid ve tirohyoid yaklaşımların karşılaştırılması
Woo ve arkadaşlarının çalışmalarında belirttiklerine göre krikotiroid (CT) yöntemin benimsenme nedeni iğnede daha az ölü boşluk kalması ve enjeksiyon bölgesinden kaçak olmamasıdır. Ancak, iğne ucunun yöneliminin vokal folda paralel değil oblik olduğu ifade edilmektedir. Tirohyoid (TH) yaklaşımın iğnenin derinliğinin saptanması ve yerleşiminin kontrolü için daha uygun olduğu ifade edilmektedir.
64 olguyu içeren seride CT ya da TH enjeksiyonlar 25 gauge, 11 cm uzunlukta iğneler ile yapılmıştır. TH uygulama sonuçlarının objektif ve subjektif verilere göre istatiksel olarak daha iyi olduğu, tekniğin de kendilerince daha uygun olduğu ifade edilmektedir. Komplikasyon olarak TH grupta iki olguda enjeksiyon noktasında kanama, CT grupta ise bir olguda augmente edilen vokal folda hematom oluştuğu bildirilmektedir. Her iki grupta da majör bir komplikasyon görülmemiştir.  
Yazarlar eğimli iğneyi düz iğneye göre daha güvenli bulduklarını, eğdikleri iğneyi tiroid çentiğe yerleştirerek çalıştıklarını, bunun da hastanın yutkunması sırasında güvenlik sağladığını ifade etmektedir.
Makaleye ulaşmak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz:

Prof.Dr. Haldun OĞUZ

05 Mayıs 2014

Enjeksiyon Laringoplasti: Krikotiroid Teknik



Oturur pozisyonda krikotiroid boşluk yoluyla transkutanöz enjeksiyon laringoplasti tekniği: anatomik bilgiler ve teknik
Transnazal fiberoptik laringoskopi yardımıyla krikotiroid boşluk yoluyla transkutanöz enjeksiyon laringoplasti, oturur ya da semi-Fowler pozisyonda yapılabilir. Diğer enjeksiyon laringoplasti alternatiflerine göre nispeten daha ağrısızdır, daha kolay tolere edilir, iğnenin ulaştığı noktadan daha az boşa akıntıya neden olur.
Jin ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 14 tek taraflı vokal fold paralizili olgunun tomografi görüntüleri üzerinde çalışılarak uygulamaya kolaylık sağlayacak uzaklıklar ve açılar hesaplanmıştır. İğne giriş noktası olarak tiroid kartilaj alt sınırında orta hattın 7 mm laterali, iğnenin hedefi olarak ise vokal fold posterior 1/3’ü alınmıştır. Enjeksiyonlar rutin uygulamada genelde orta hattın 7-10 mm lateralinden yapılmaktadır.
Enjeksiyon için 26 G – 1,5 inch boyutlarında iğne kullanılmıştır. İğnelerin ucundan 2 cm.lik uzunluk açılandırılmıştır. Enjeksiyon, trakea içerisine intraluminal penetrasyon olmaksızın, doğrudan paraglottik boşluğa yapılmaktadır. Video görüntüde iğne ucunun doğru pozisyonda olduğu anlaşıldığında madde yavaşça enjekte edilmektedir. Giriş noktası ile hedef nokta arasındaki ortalama uzaklık erkeklerde 15,75 mm, kadınlarda 13,91 mm olarak bulunmuştur. Horizontal planla enjeksiyon yönü arasında oluşan açı erkek ve kadınlarda yaklaşık 47,50 olarak belirlenmiştir. Vertikal planda hedef nokta ile giriş arasında oluşan horizontal açı erkelerde 10,50, kadınlarda 12,70 olarak bulunmuştur. Enjekte edilen miktar erkeklerde 0,61 ml, kadınlarda 0,54 ml olmuştur. Yazarlar, oturur pozisyonu semi-Fowler pozisyona tercih etmektedir.
Makaleye ulaşmak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz:

Prof.Dr. Haldun OĞUZ

01 Mayıs 2014

Yutma Güçlüğü Nedenlerinden Biri: Osteofit


Anterior servikal osteofitler, servikal omurganın dejenerasyonuna veya DISH’e (diffuse idiopatihc skeletal hyperostosis – Forestier hastalığı) bağlı oluşabilir. DISH hastalığında en az dört ardışık omurganın anterolateral bölgesinde ossifikasyon görülür. Oluşan osteofitler büyükse hastalarda disfaji (yutma güçlüğü) ya da dispne (solunum sıkıntısı) görülebilir. Boyun ağrısı ve boyunda hareket kısıtlılıkları da oluşabilir. Ses kısıklığı ve boğazda yabancı cisim hissi oluşabilecek diğer belirtilerdir. 40 yaşın üzerindeki bireylerin ortalama %3’ünde DISH olduğu ve bu hastaların ortalama %3’ünde yutma güçlüğü gelişebileceği tahmin edilmektedir.

DISH’e neden olan faktörler tam olarak bilinmemektedir. Aşırı mekanik stres, hiperlipidemi, insülin ve insülin benzeri büyüme faktörü-1’in potansiyel nedenler olduğu bildirilmektedir.

Servikal osteofitlere ikincil yutma güçlüğü tedavisinde öncelik konservatif yöntemlerdedir: diyet modifikasyonları, yutma terapileri, steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçlar, gibi. Bu tedavilerden fayda görmeyen hastalara cerrahi tedavi uygulanır.

Hwang, Chough ve Joo’nun konu hakkındaki makalesine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
doi: 10.14245/kjs.2013.10.3.200

26 Mart 2014

Burun ve Sinüslerin Ağrı Duyarlılığı ve Yansıyan Ağrı

Burun içerisindeki yapılar ve paranazal sinüslerin ağrı uyarısına duyarlılığı konusunda Clerico tarafından yapılan bir çalışma,  American Journal of Otolaryngology–Head and Neck Medicine and Surgery dergisinde yayınlanmak üzere kabul edildi. Çalışmada elektrik ve mekanik uyaranlara cevabın farkı ile uyarının yeri ile varsa yansıyan (refere) ağrının yeri belirlenmeye çalışıldı. Çalışma, bu şekilde kurgulanarak gönüllü bireyler üzerinde yapılan literatürdeki üçüncü çalışma olma özelliğini taşıyor.
Makalenin tam metni: doi: 10.1016/j.amjoto.2014.02.009
Anabilim Dalımız eğitim saati için hazırladığım özeti: Clerico Pain 2014 AJOHNMS

22 Ocak 2014

Koanal atrezi tedavisi


Konjenital koanal atrezi çocukluk çağında hava yolu tıkanıklığına yol açan nedenlerden birisidir. Yaklaşık 5000 doğumda bir görülen bu problemin cerrahi tedavisi sırasında stent uygulamaları ve mitomisin kullanımı gündeme gelmektedir. Bu konu hakkında ABD’den Carter ve arkadaşları tarafından yapılan ve International Journal of Pediatric Otolaryngology dergisinde yayınlanan bir makale hakkında anabilim dalımız eğitim saatinde sunulmak üzere hazırladığım dosyaya aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Koanal atrezi tedavisinde stentler ve mitomisin uygulamasının etkinliği – IJPORL 2014

08 Ocak 2014

Yutma sıklığı - Yaşlılıkta görülen değişiklikler


Genç bir erişkinin günlük yutma frekansı ne kadardır? Yaşlılıkta bu durum nasıl değişir? Yatağa bağımlı olan veya fiziksel kısıtlıklıkları olan yaşlılarda farklılıklar nelerdir? Bunlar ve benzeri soruları cevaplamaya yönelik Tanaka ve arkadaşlarının yaptığı, klinik akademik saatinde sunulmak üzere hazırladığım bir çalışmanın özetine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

04 Ocak 2014

Efüzyonlu (Seröz) Otitis Media


ÇOCUKLUK ÇAĞININ EN SIK KULAK HASTALIĞI: EFÜZYONLU OTİTİS MEDİA
 Çocukluk çağının bu en sık görülen hastalığının halk arasında en yaygın ifade ediliş şekli “orta kulakta su toplanması”dır. Çocukluk çağlarındaki orta kulakta sıvı birikmesi durumu KBB literatüründe en sık SOM (seröz otitis media), ancak en doğru şekliyle EOM (efüzyonlu otitis media) olarak adlandırılır. EOM kesin tedavisi yapılabilen bir hastalıkltır. Çocukların önemli bir kısmında hastalık kendiliğinden dahi düzelebilir. Bir ay içinde düzelme görülmemesi durumunda ilaç tedavileri denebilir. Nihayet inatçı vakalarda cerrahi tedaviyle tedavisi kesin olarak yapılabilir.

ORTA KULAĞIN YAPISI
Kulak zarı dış kulak yolunun sonunda perde şeklinde yerleşmiştir. Zarın arka kısmı orta kulak boşluğuyla komşudur. Zara çarpan ses dalgaları zarla bağlantılı olan çekiç kemiğini, daha sonra sırasıyla örs ve özengi kemiğini titreştirerek iç kulağa ulaşır. Orta kulakta yer alan ve birbiriyle bağlantılı olan bu çekiç, örs ve özengi kemikleri, kemikçik zinciri olarak bilinir. Ses enerjisinin en ideal şekilde iç kulağa ulaşabilmesi sağlam ve serbestçe titreşebilen bir kulak zarına ve kemikçik zincire ihtiyacı vardır. Kulak zarı ve kemiçik zinciri sisteminin rahatça titreşebilmesi için kulak zarının her iki tarafının eşit basınçta hava ile dolu olması gerekir. Kulak zarının dış tarafı dış kulak yoluyla direkt atmosfere açık olup 1 atmosferlik hava basıncının etkisi altındadır. Zarın arka kısmındaki orta kulak boşluğunun havası ise genizden Eustachian borusu yoluyla gelir.

GENİZ TIKANIKLIĞI
Geniz bölgesi burun pasajının arka tarafında yumuşak damak ve küçük dilin üst bölgesinde yer alır. Nefes alma sırasında burundan geçen hava, genizden geçerek gırtlağa ulaşmaktadır. Sağlıklı bir çocuğun gelişimi sırasında erken yaşlardan itibaren geniz bölgesinde adenoid dokusu (geniz eti) büyümeye başlar. Geniz bölgesinde yer kaplayan bir kitle bulunursa burun tıkanıklığı oluşur ve nefes almak için ağız yolu kullanılır. Geniz eti nedeniyle Eustachian borusunda fonksiyon bozukluğu oluşursa orta kulağa hava ulaştırılması aksar.

ORTA KULAKTA SIVI TOPLANMASI
Eustachian borusu çalışmazsa orta kulaktaki hava basıncı düşer ve vakum etkisi oluşur. Diğer bir deyişle dış kulaktaki hava basıncı göreceli olarak yüksek kalır, kulak zarı pozitif basıncın etkisiyle orta kulağa doğru çökmeye başlar. Bu durun uzun sürerse, orta kulak örtüsünce salgı üretilir. Sonuçta orta kulak boşluğu sıvı ile dolar ve kulak zarına iç taraftan destek oluşur.

Eustachiaan borusu fonksiyon bozukluğu birkaç hafta içinde düzelirse, salgılar genize boşalarak her şey normale döner. Ancak tıkanıklık daha uzun sürerse salgılar gittikçe koyulaşarak tutkal kıvamına ulaşır, zarın ve kemikçiklerin titreşmesine engel olup, orta derecede işitme kaybına neden olur. Problem aylarca sürecek olursa, orta kulakta yapışıklıklara ve erişkin hayata kadar uzanan kalıcı problemlere neden olabilir.

HASTALIĞIN MEDİKAL TEDAVİSİ
EOM’nin takibinde bazen ilaçsız dahi düzelme olabilmektedir. Yeni saptanan bir olguda birkaç hafta içinde şikayetler düzelmiyorsa orta kulak basıncı ölçülüp çeşitli ilaçlarla tedavi denenmelidir. Gerek hastanın hikayesi, gerekse muayene ve tetkik sonuçları uzun süreli bir problem olduğunu düşündürüyorsa, tedavi seçeneği fazla geç kalınmadan cerrahi olmalıdır.

HASTALIĞIN CERRAHİ TEDAVİSİ
Cerrahide kulak zarı delinip sıvı boşaltılır ve oluşturulan delik hemen kapanmasın diye, orta kulağa hava taşınmasına yardımcı olmak üzere tüp yerleştirilmesi gerekir. Patolojinin sebebi olarak geniz eti düşünülüyorsa, geniz etinin  de ameliyatla alınması gerekir.

AMELİYAT SONRASI TAKİP
Kulak zarına tüp takılmasıyla zarın bütünlüğü bozulmuş olur. Bu durumda dış kulak yoluna su kaçması halinde, suyun orta kulağa geçmesi mümkündür ve orta kulakta irinli iltihaplara neden olabilir. Kulak tıkaçlarıyla su kaçmasına engel olunmalı, havuza veya denize girilirken baş suya sokulmamalıdır. Tüplerin 2-3 ayda bir kontrolüyle takibi gerekir. Vücudumuz bünyesindeki bütün yabancı maddeleri attığı gibi, tüpleri de genellikle atacaktır. Genizdeki Eustachian borusunun havalanmasına engel olan olay düzelmeden tüpler atılırsa yeniden yerleştirilmesi gerekebilir. Geniz tıkanıklığının uzun sürdüğü hastalarda, uzun süreli kalabilen özel tüpler takılabilir. Genel olarak tüplerin 2 yıldan daha uzun süreyle kalmasına izin verilmez. Uzun süreli kalan tüpler veya kendisi orta kulakta iltihaplara neden olan tüpler KBB muayenesi sırasında alınabilir.

UNUTULMAMALI
-          EOM çocukluk çağının en sık hastalığıdır.
-          Genellikle sebep geniz etinin büyümesidir.
-          Bu hastalığın tedavisi mümkündür.
-          Geniz eti alınsa dahi çocuğun yaşına ve fizyolojisine bağlı olarak yeniden büyüyecektir, fonksiyon bozukluğuna neden olursa yeniden alınması gerekir.
-          Tüp takılan kulaklara su kaçırılmamalıdır.
-          Kulak tüplerinin takibi önemlidir.


Prof.Dr. Mustafa Asım Şafak tarafından hazırlanan bu yazının www.haldunoguz.com sitesinde yayınlanması için kendisinden özel olarak izin alınmıştır. Sayın Şafak’a değerli katkısı için çok teşekkür ederiz.

03 Ocak 2014

BOĞAZ REFLÜSÜ (REFLÜ LARENJİT veya LARİNGOFARİNGEAL REFLÜ)


BOĞAZ REFLÜSÜ (REFLÜ LARENJİT – LARİNGOFARİNGEAL REFLÜ) Nedir?
Mide, kendisine gelen yiyecekleri sindirebilmek için asit salgılar. Yemek borusu ve midenin birleştiği bölgede bir grup kas, bir kapakçık sistemi gibi davranarak asitli sıvının mide dışına çıkmasına engel olmaya çalışır. Mide içerisinde asitli sıvının geriye yani yemek borusu ve daha yukarısında yer alan boğaz, gırtlak bölgesine geri kaçışına “Boğaz Reflüsü (Reflü Larenjit – Laringofaringeal Reflü)” adı verilir. Reflüye bağlı oluşan şikayetler ya asidin doğrudan etkisine, ya da boğaz çevresindeki dokuların aside verdiği cevaba bağlıdır.
BOĞAZ REFLÜSÜ (REFLÜ LARENJİT – LARİNGOFARİNGEAL REFLÜ) olan hastalar hangi şikayetlerle doktora başvururlar?
En sık görülen şikayetler boğazda takılma (birşey varmış, yutamıyormuş gibi olma) hissi, ses kısıklığı, yutma sırasında ağrı, boğazda yanma, ağıza acı su gelmesi, göğüs ortasında ağrı, yemek yedikten sonra öksürük, sık boğaz temizleme, hazımsızlık hissi olabilir. Birçok farklı şikayet bu şikayetlere eklenebilir.
BOĞAZ REFLÜSÜ (REFLÜ LARENJİT – LARİNGOFARİNGEAL REFLÜ) olan hastaların bu durumdan korunmak için alabileceği önlemler nelerdir?
Reflüden korunmada etkili olabilecek ana yöntemler şöyle sıralanabilir. Kilo almamak, optimum kiloyu korumak, karın bölgesini aşırı sıkan kıyafetlerden kaçınmak, yemeklerden hemen sonra yatmaktan kaçınmak, yemeklerden hemen sonra egzersiz yapmamak, eğilip kalkmamak, stresten kaçınma ile ilgili önlemler almak, aspirin gibi mideyi irrite edici ilaçları dikkatli ve doğru dozda kullanmak, karın solunumunu öğrenmek ve gün içerisinde uygulamak, gece uyumadan yaklaşık 3 saat öncesinde su dışında hiçbir şey tüketmemek, yağlı – asitli – alkollü – domates soslu yiyeceklerin tüketimini sınırlamak.
BOĞAZ REFLÜSÜ (REFLÜ LARENJİT – LARİNGOFARİNGEAL REFLÜ) olan hastaların tanısı nasıl ve kim tarafından koyulur, nasıl tedavi edilir?
Reflü şikayetleri birçok başka hastalık tarafından da oluşturulabildiğinden, reflü şikayetleri olan hastanın bir Kulak Burun Boğaz hekimi tarafından muayene edilmesi gerekir. Hastalık, tanısı koyulduktan ve diğer hastalıklarla ayırıcı tanısı yapıldıktan sonra, ilaç tedavileri uygulanır. Bu amaçla kullanılan ilaçların doğru dozda ve uygun süre ile (ortalama 2-6 ay) kullanılması önemlidir. İlaca dirençli nadir olgularda, reflünün ikincil olarak oluştuğu mide fıtığı gibi hastalıkların varlığında ya da reflüye ikincil olarak oluşan subglottik stenoz ya da gırtlağın kötü huylu hastalıklarında cerrahi yöntemler tercih edilir.

LARİNGOFARİNGEAL REFLÜ BELİRTİLERİ
Aşağıdaki şikayetlerden bir yada birden fazlasının varlığı, laringofaringeal reflü habercisi olabilir. 
·         Sık boğaz temizleme
·         Boğulacakmış gibi olma hissi
·         Kronik öksürük
·         Uykudan öksürerek uyanma
·         Yutkunma ve yutma güçlüğü
·         Boğazda bir şey varmış, bir şey takılmış hissi
·         Yoğun veya çok miktarda boğaz salgısı
·         Ağızda acılık veya ekşime hissi
·         Tekrarlayan boğaz infeksiyonları
·         Seste kabalaşma, ses kalitesinin bozulması

LARİNGOFARİNGEAL REFLÜNÜN ÖNLENMESİ İÇİN ALINABİLECEK ÖNLEMLER
·         Optimum kilonun korunması
·         Karın bölgesini aşırı sıkan kıyafetlerden kaçınılması
·         Yemeklerden hemen sonra yatmaktan ve eğilmekten kaçınmak, yemeklerden hemen sonra ve yatmadan yaklaşık iki saat önce fiziksel  egzersiz yapmaktan kaçınmak
·         Aspirin gibi ilaçlar kullanılmaması
·         Stresten kaçınmak
·         Karın solunumunu öğrenmek ve uygulamak
·         Yatak başının yaklaşık 10-15 cm yükseltilmesi
·         Gece uyumadan yaklaşık üç saat önceden yemek yememek
·         Sık ve az hacimde öğünler tüketmek
·         Reflü oluşturabilecek gıdaları daha az tüketmeye özen göstermek: Yağlı veya baharatlı gıdalar, domates ve domates sosu (salça, ketçap, ve benzeri) içeren yiyecekler, turunçgiller (portakal, mandalina, limon, ve benzeri), ananas, sigara ve diğer tütün mamülleri, alkol, asitli içecekler, sirke, limon suyu, süt ve süt ürünleri, kafeinli içecekler (kahve, çay, kola gibi), sakız, öksürük şurupları ve ağız gargaraları, ağrı kesici ilaçlar, çikolata, kuruyemişler, mentol veya nane içeren gıdalar.

Prof.Dr. Hâldun OĞUZ

02 Ocak 2014

Boyun Kitleleri


Neredeyse her birey hayatının belirli bir döneminde boynunda bir şişlik fark etmiştir. Bunların bir kısmı çok sıradan hastalıkların bir göstergesi olabilir iken, bazıları ise çok önemli ve üzerinde hemen yoğunlaşılması gereken bir rahatsızlığın belirtisi olabilir.
Değişik yaş gruplarında boyun bölgesinde şişlik yapan ya da diğer bir deyişle kitleye yol açan hastalıkların oransal olarak dağılımında farklılıklar görülür.
Çocukluk çağında boyun şişliklerine çok sık rastlanır. Bu şişlikler boyunda orta hatta ya da yanlarda, alt çene kemiğinin hemen altında, kulağın önünde ya da arkasında, bir ya da birden fazla sayıda olabilir. Çocukluk çağında görülen şişliklerin en sık nedeni inflamasyon yani iltihaplanma ile giden başta üst solunum yolu enfeksiyonları olmak üzere bağışıklık sistemi ya da üst solunum ve sindirim sistemi ile ilişkili değişik hastalıktır.
Çocukluk çağında, anne karnında gelişimin belirli bir aşamasında bazı dokuların gelişmesinin duraklaması ya da yanlış şekilde gelişmesi sonucu oluşan hastalıklar da boyunda şişlikler ya da kitle ile kendisini belli edebilir. Bu tür gelişimsel problemler sadece çocukluk çağında görülmemekle birlikte, en sık görüldüğü yaş grubu çocukluk çağıdır. Gelişimsel patolojiler, boyut olarak milimetrik bir kitleden nerede ise tüm boyunu kaplayacak kadar büyük düzeye ulaşabilir. En sık görülen gelişimsel patolojiler arasında tiroid bezi gelişimi ile ilişkili tiroglossal kanal kisti, baş boyun ve göğüs bölgesi yapılarının gelişimi ile ilişkili brankial anormallikler, bağışıklık sistemi ve akkan yapıları ile ilişkili lenfanjiyomlar gibi çok değişik örnekler sayılabilir.
Genç erişkin çağda en sık görülen boyun kitleleri de aynen çocukluk çağında olduğu gibi enfeksiyonlara bağlı bağışıklık sisteminin bir parçası olan lenf nodu adı verilen yapıların büyümesinden (bu duruma lenfadenopati adı verilir) kaynaklanır. Lenfadenopati, aynada bireyin kendisinin ya da bir yakınının fark ettiği bir boyun şişliği şeklinde, veya yutkunurken ağrı, el ile dokunulduğunda acıma, bulunduğu bölgede kızarıklık ve ısı artışı, lenf nodunun üzerindeki cilde akıntı olması ya da genel olarak bireyin vücut ısısının artması ve halsizlik gibi şikayetlere yol açabilir. Lenf nodu büyümesi günlük hayatta sık karşılaşılan bir viral enfeksiyona ikincil olabileceği gibi, daha ciddi örneğin tüberküloz gibi vücudun diğer bölgelerini de etkileyen daha özgün bir enfeksiyonun ilk belirtilerinden de olabilir.
İleri yaşlardaki erişkinlerde yine iyi huylu şişlikler kötü huylu olanlara göre çok daha sık olarak görülür, ancak oransal olarak kötü huylu nedenlere bağlı boyun şişlikleri diğer yaş gruplarından fazladır. Ağız çevresinde yerleşmiş tükürük bezlerine ait patolojiler (taş, tükürük bezinin büyümesi, tükürük bezi dokusundan kaynaklanan iyi ya da kötü huylu tümöral hastalıklar gibi) de baş ve boyun bölgesinde şişlikle ortaya çıkabilir.

Doktora ne zaman başvurulmalıdır? Tanı nasıl koyulur?

Baş ve boyun bölgesinde şişlik fark eden her yaşta birey öncelikle bir Kulak Burun Boğaz Hastalıkları – Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı’na başvurmalıdır.  Kulak Burun Boğaz Uzmanı yapacağı kapsamlı kulak, burun, boğaz ve tam bir baş boyun muayenesinin ardından (bu muayene hastanın gereksinimleri doğrultusunda genellikle geniz, yutak, gırtlak ve yemek borusu girişinin endoksopik olarak muayenesini de kapsar) gerekli bilgileri hastaya verecektir. Enfeksiyöz, inflamatuar bir rahatsızlık düşünülen hastaların ilaç tedavisine başlanması ve takibe alınması yeterli olabilir. Bazı hastalarda herhangi bir tedaviye başlanmadan önce ayırıcı tanı yapılması, patolojinin nesnel olarak daha iyi ortaya koyulması gibi nedenlerle değişik radyolojik incelemeler (ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme gibi) gerekli olabilir. Bazı hastalar için nükleer tıp yöntemleri (sintigrafi gibi) ya da dokunun patolojik incelemesi için örnek alınması (ince iğne aspirasyon biyopsisi ya da dokudan doğrudan parça alınarak) gerekebilir.

Boyun kitlelerin tedavisinde cerrahinin yeri nedir? Ne zaman ameliyata ihtiyaç duyulur?

Yukarıda da arz ettiğim üzere, baş boyun kitlelerinin çok büyük bir çoğunluğu enfeksiyonlara ya da diğer iltihaplanma durumlarına ikincil olarak oluşur. Bu tür kitlelerin medikal yani ilaçlar kullanılarak tedavisi genellikle çok başarılıdır. Doğru ilaçların uygun süre ve dozda kullanılması bir gerekliliktir. Ancak, ilaç tedavisinden fayda görmeyen enfeksiyöz – inflamatuar hastalıklar ile baş boyun bölgesinde yer alan yapıların iyi ya da kötü tümöral hastalıkları gibi birincil tedavisi cerrahi olan durumlarda cerrahi tedavi çok başarılı olarak uygulanabilen bir seçenektir. Cerrahi tedavi sayesinde çıkarılan örnekler patolojik olarak da incelenebilir ve hastanın ihtiyaç duyabileceği diğer tedavi yöntemlerinin (radyoterapi ya da kemoterapi gibi) planlaması yapılabilir.

KISACA...
·         Baş ve boyun bölgesine ait şişlikler her yaş grubunda görülebilir.
·         Hastaların bir Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzmanı tarafından detaylı olarak değerlendirmesi uygun olacaktır.
·         Tedavi yöntemleri olarak genellikle ilaç tedavileri, gereken hastalarda ise cerrahi tedaviler kullanılmaktadır.

Prof.Dr. Hâldun OĞUZ
www.haldunoguz.com