30 Eylül 2006

GECİKMİŞ DİL VE KONUŞMA

Çocuklar anadillerini çok erken yaşta kazanmakta ve yaşamın ilk üç dört yılında dil ve konuşma gelişimini tamamlayarak yetişkin dili düzeyine ulaşmaktadır. Ancak, kimi çocuklarda çeşitli nedenlere bağlı olarak dil ve konuşma edinim süreçleri   'normal' olarak kabul edilen zamandan daha uzun sürmektedir. Bu çocuklar yaşıtlarına göre uygun dil ve konuşma davranışı gösterememektedir. Çocuğun konuşması yaşından beklenenden çok geri ya da konuşma gelişimi açısından daha yavaş bir gelişme gösteriyorsa, o çocuğun konuşması 'gecikmiş konuşma' olarak adlandırılır. Dil gelişiminde gecikme veya dili edinim ve kullanımında farklı sorunlar yaşayan çocuklar dili işleme ve geliştirme konusunda zorlanmaktadır ve   uzman desteğine gereksinim duymaktadır.
Duygu EKİNCİ, Dil ve Konuşma Patoloğu

28 Eylül 2006

DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI

Dil ve konuşma bozuklukları; konuşulanları anlama, kendini ifade etme ya da her iki alanda birden görülen problemleri ifade etmektedir.   Dil ve konuşma bozuklukları; 
  • gecikmiş dil ve konuşma,
  • sesletim ve sesbilgisi (artikülasyon ve fonolojik) bozuklukları,
  • akıcılık bozuklukları (kekemelik, takifemi),
  • ses bozuklukları, 
  • yutma bozuklukları,
  • motor konuşma bozuklukları ve
  • afazi olarak sınıflandırılabilir. 

Duygu EKİNCİ, Konuşma ve Dil Patoloğu

24 Eylül 2006

VOKAL KORD PARALİZİSİNİN SES KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Vokal kord paralizisi (ses teli felci), en sık tiroid cerrahisi sonrası olmak üzere, değişik nedenlerle meydana gelebilmektedir. Ses kalitesinde önemli kayıplara yol çan bu durumun ses üzerine yaptığı etkileri ortaya koyan çalışmamız sonlandı. Çalışmanın kabul edilen son halinin özetine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
http://hoguz2.blogspot.com

22 Eylül 2006

DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI

Bireylerarası iletişimin temeli dil ve konuşmaya dayanır. Bu nedenle kişinin dil ve konuşma alanındaki herhangi bir sorun bireylerin iletişim becerilerini bozmaktadır. Hangi yaşta ve hangi nedenden olursa olsun, dil ve konuşma bozuklukları kişinin iletişimini aksattığı ya da bozduğu için daha genel bir terimle "İletişim Bozuklukları" olarak da ifade edilmektedir. İletişim bozuklukları terimi dil, konuşma ve işitmedeki çok çeşitli problemleri içermektedir.   Dil, konuşma ve iletişim birbirleriyle içiçe geçmiş farklı anlamlar içeren kavramlardır.

İletişim; bir bireyin düşüncelerini karşısındaki birey ya da bireylerde aynen ya da ona çok yakın bir biçimde oluşturmasıdır. Dil, evren hakkındaki düşünceleri simgeleyen; duygu ve düşüncelerimizi aktarmaya yarayan, uzlamaya dayalı kodlardan oluşan bir dizgedir. Konuşma ise dilin sözel ifadesidir; fiziksel, psikolojik ve nörofizyolojik bir süreçtir.  Duygu ve düşüncelerin  sesli sembollere dönüştürülmesidir.

Duygu Ekinci, Konuşma ve Dil Patoloğu

19 Eylül 2006

SES TERAPİSİ - II

Son yıllarda larinks (gırtlak, hançere) hakkındaki bilgilerde görülen ani artış, ses ve ses rahatsızlıklarının fizyolojisi, bozuklukları ve tedavisine olan ilgiyi de arttırmıştır. Bu sayede sesin objektif değerlendirmesi ve ses tellerinin görüntülenmesi konularında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Böylece, çok daha hızlı ve doğru tanılar elde edilmekte ve tedavi sürecine bir an önce geçilebilmektedir. Her geçen gün, hem ses rahatsızlıkları ile uğraşan sağlık profesyonellerinin, hem de sesi ile hayatını kazanan ses profesyonellerinin zaman kısıtlılıkları da arttığından, günümüzdeki ses terapi protokolleri yaklaşık 6-10 seans olarak planlanmaktadır. Her ses terapisi yönteminin amaçları farklı olmakla beraber, tüm ses terapi teknikleri için evrensel olan bazı genel hedefler de mevcuttur. Bunlar gerek cerrahi öncesi yada cerrahi sonrası için verilen ses terapileri, gerekse tek tedavi olarak kullanılacak ses terapisi için önem arz eder:

  1. Hasta eğitimi: Hasta eğitimi, tüm tedavi protokolleri için birinci basamaktır. Her hasta, sesin nasıl oluştuğunu ve kendilerindeki problemin sesinde nasıl bir sıkıntıya yol açtığını anlamalıdır. Hasta ses terapisinin mantığını, kullanılacak tekniği ve tedavinin amaçlarını anlamalıdır. Tedavi yaklaşımı hastanın aklına yatmıyorsa, yada terapiyi uygulayacak kişi kararlı değil veya yeterli açıklama yapmıyorsa, hastanın tedavi programına uyum göstermesi güç olacaktır.
  2. Ses hijyeni: Her hasta için uygulanması gereken ses hijyeni kurallarının yanı sıra, her hasta için özgün olarak dikkat edilmesi, buna uygun olarak yapılması/yapılmaması gereken konular belirlenmelidir. Örneğin tüm ses kullanıcıları için yeterli sıvı alımı, gerekirse bulunulan ortamın nemlendirilmesi önemlidir. Kişisel ses kullanım alışkanlıkları hakkında bilgi sahibi olunması, genellikle sesin yoğun olarak kullanıldığı ortam ve ortamdaki gürültü özelliklerinin bilinmesi, ve diğer çevresel faktörlerin irdelenmesi daha sağlıklı ses alışkanlıklarının kazanılmasını sağlayacaktır. Sigara kullanılmaması, genel stresin azaltılması, kullanılan ilaçlar ve bunların vücut sıvıları üzerine etkisinin bilinmesi de önemli gerekliliklerdir.
  3. Aşırı ses kullanma davranışının düzeltilmesi: Ses kısıklığı olan bireylerin daha alçak sesle konuşmasının sağlanması, yüksek sesle konuşmanın önlenmesi, alışkanlık haline gelmiş veya sık tekrarlanan boğaz temizleme hareketinin önlenmesi önemlidir. Sesin gün içerisinde toplam kullanımı azaltılmalıdır. Yüksek sesle gülmek, ağlamak ve öksürmek de sese zarar veren davranışlardır. Tüm bu kurallar, nörolojik nedenlere bağlı yada hipofonksiyonel ses kısıklığı olan hastalar dışında ses problemi olan bireyler için kullanılabilir.
  4. Üzerinde anlaşılan amaçlar ve beklentiler: Ses problemi olan birey ve ses terapisini verecek kişi, sesle ilgili bir problem olduğu, bununla ilgili bir şeyler yapılması gerektiği, izlenecek yol ve amaçlanan hedefler konusunda fikir birliği içerisinde olmalıdır.
  5. Hastanın sesindeki değişiklileri fark edebiliyor olması: Eğer hasta, sesinde ses terapisi ile oluşan değişiklikleri fark edemiyor yada hissedemiyor ise, ses terapisi fayda sağlayamaz. Bu durum ses profesyonellerinde sık rastlamadığımız, ancak özellikle yaşlı popülasyonda ve nörolojik problemli bireylerde çok karşılaştığımız bir durumdur.

18 Eylül 2006

SES TERAPİSİ

Ses terapisi, ses problemlerinin tamamında kullanılabilecek bir tedavi yöntemidir. Bazı ses rahatsızlıklarında tek tedavi yöntemi olarak kullanılır iken, bazılarında ise tıbbi (ilaçla) veya cerrahi tedavinin öncesi ve sonrasında destekleyici olarak kullanılabilir. Çok faydalı olmasına rağmen, hiçbir ses patolojisi için özgün bir ses terapisi yöntemi yoktur. Aksine, her hasta için seçilen ses terapisi yöntemi, yoğunluğu ve süresi, hastanın ihtiyaçlarına göre birbirinden farklı olmalıdır. İdeal olarak ses terapisine başlamadan önce hastanın ses probleminin nedeni belirlenmelidir. Bu amaçla objektif ses analizinin yapılması ve ses tellerinin videolaringostroboskopi ile değerlendirilmesi gereklidir. Elde edilen bulgular hasta ve ses terapisinde aktif rol oynayacak ekip ile (Kulak Burun Boğaz Uzmanı ve Ses Patoloğu)   ve eğer hasta bir ses profesyoneli ise sesi ile ilgilenen diğer kişilerle (Ses Koçu, Şan Eğitmeni gibi) birlikte değerlendirilmeli ve terapi amaçları belirlenmelidir.

13 Eylül 2006

CİSPLATİN'İN OTOTOKSİK ETKİSİ VE ÖNLENMESİ

Cisplatin, erişkin ve çocuklarda kanser tedavisinde sıklıkla kullanılan etkin bir kanser ilacıdır. En önemli yan etkilerinden birisi kulağa toksik etkisidir (ototoksisite). 4-8 kHz aralığındaki yüksek frekanslarda geri dönüşsüz her iki kulağı da etkileyen bir işitme kaybına yol açar. Cisplatin etki mekanizmasının dış tüy hücrelerinde antioksidan mekanizmaları değiştirerek olduğu düşünülmektedir. Bu noktadan hareketle cisplatin ile birlikte hangi ilaçlar verilirse cisplatin'in ototoksik etkisinin azaltılabileceği sorusu gündeme gelmiştir. Bu amaçla guinea piglere antioksidan özellikleri bilinen sodyum salisilat verilmiştir. Değişik dozlarda ve değişik uygulama yolları ile verilen sodyum salisilat'ın, kısmen de olsa, cisplatin ototoksisitesini önleyebileceği sonucuna varılmıştır.EAORL Cisplatin

11 Eylül 2006

FONETİK VE FONİATRİ

Fonetik, doğadaki sesler ve insan sesi ile ilgilenen bilim dalıdır. Seslerin kendisiyle, oluşumuyla, duyulması ve algılanması ile ilgilenir. Üç ana bölümden oluşur: Artikulatuar fonetik, Akustik fonetik ve İşitsel fonetik.
Foniatri, ses oluşumu ile ilgili sistemlerin tıbbi araştırma ve klinik yaklaşımı (tanı ve tedavi) ile ilgili bilim dalıdır. Ses, konuşma ve yutma bozuklukları ile ilgilenen bu dilim dalı Amerikan kaynaklı yaklaşımda "konuşma patolojisi" adını almaktadır.

08 Eylül 2006

TRAKEOMALAZİ

Trakeomalazi, trakeanın destekleyici kıkırdaklarının gevşek hale gelmesi ile karakterize, hava yolunun ön arka çapının azaldığı bir rahatsızlıktır. Bu durum, hava akımının arttığı öksürük ve ağlama gibi durumlarda artar. Trakeomalazinin doğuştan gelen, dış faktörlere bağlı olan ve kronik trakea enfeksiyonuna bağlı olan üç ayrı tipi mevcuttur. Trakeomalazi, genellikle trakeanın alt üçte birini etkiler. Normal koşullarda nefes alma sırasında trakeada uzama ve genişleme, nefes verme sırasında kısalma ve daralma görülür. Bu nedenle trakeomalazi hastalarında nefes alma sırasında problem olmaz iken, nefes verme sırasında solunum sıkıntısı belirgin hale gelir.

http://www.emedicine.com/med/topic2976.htm

05 Eylül 2006

SES RAHATSIZLIKLARININ DEĞERLENDİRMESİNDE OBJEKTİF TANI YÖNTEMLERİ 2


Videolaringoskopi, bir endoskopik muayene biçimidir. Bu yöntemle, diğer endoskopik muayene yöntemlerinde olduğu gibi vücudun herhangi bir bölümü (burada larinks yani gırtlak) bir optik sistem aracılığı ile görülebilir. Bu görüntülerin, elde tutulan ve endoskopa bağlı bir küçük kamera ile monitöre aktarılması sayesinde görüntü, aslından çok daha büyük bir şeklide ve kolayca takip edilebilir olarak gözlenebilir. Stroboskopi ise muayene edilen bölgenin görüntüsünün insan gözünün takip edebileceği bir hızda izlenmesine olanak sağlar. Ses tellerimiz normal bir erkekte saniyede yaklaşık 120 kez, bir kadında yaklaşık 200 kez, bir çocukta ise 300 kez kadar titreşir. Bu rakamlar, hiçbir ses eğitimi olmayan bireyin normal konuşma sırasındaki değerleridir. Eğitimli ince bir bayana ait ses tellerinin saniyede kaç kez titreştiğini bir düşünün. Ne yazık ki insan gözü bunu takip edecek kadar hızlı değildir. Stroboskopi ile elde edilen görüntü, basit bir anlatımla, bir diskoda beyaz ışıklar altında dans ederken, karşınızdaki arkadaşınızın hareketini izlemeniz gibidir. Yani hareketi donmuş karelerin art arda izlenmesi gibi algılarsınız. Bu ses telinin hareketlerini detaylı olarak görmemizi ve dolayısıyla hastalıklı alanı doğru olanak tanımlamamıza olanak sağlar. Videolaringoskopi sırasında görüntüler dijital yada analog video kayıtları olarak kaydedilebilir, aynı sırada veya daha sonra bu video kayıtlarından fotoğraflar çekilebilir. Bu sayede ses tellerinde veya larinksin diğer yapılarında olan değişiklikler arşivlenebilir ve değişik zamanlara kontrol amacıyla kullanılabilir.

02 Eylül 2006

KRONİK SİNÜZİT VE BİOFİLM

Kronik rinosinüzit, sık görülen, rahatsız edici bir klinik antitedir. Bazı kronik rinosinüzit hastalarının medikal yada cerrahi tedaviden fayda görmedikleri bilinmektedir. Bakteriyel biofilmler, 3 boyutlu, özgün özellikleri nedeniyle bakterilerin kendilerinden daha farklı özelliklere sahip olabilen bakteri grubu birikintileridir. Biofimlerin bazılarının yüksek antibiyotik direnci gösterdiği bilinmektedir. Endokardit ve otitis media gibi bazı rahatsızlıklarda daha önce gösterildiği gibi kronik rinosinüzitte de biofilmlerin etkin olabileceği bildirilmektedir. Biofilmlerin davranış şeklinin daha iyi anlaşılması, ileride kronik rinosinüzit tedavisinde gelişmelere olanak sağlayacaktır. 

Annals of Otology, Rhinology & Laryngology 2006;115(9)Suppl 196:35-39.

 

KONUŞMA GECİKMESİ OLAN ÇOCUKLARDA İŞİTMENİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Auris Nasus Larynx dergisinin Eylül 2006 sayısında yayınlanan bir makaleye göre okul öncesi çağda konuşma gecikmesi olan çocukların çoğunda işitme normal sınırlardadır. Bu çocuklarda yaygın gelişim bozukluğu olduğu bildirilmektedir. Bu durumda işitmesi normal çocuklarda altta yatan psikiyatrik bir problem konusunda uyanık olunmalıdır. Nedeni ne olursa olsun konuşma gecikmesi bulunan bu yaşlardaki çocuklarda erken tanı ve tedavi girişimi çok önemlidir.