23 Ağustos 2006

AĞIZ BOŞLUĞU KANSERİ

Ağız boşluğu (oral kavite) kanserleri, tüm dünya için önemli kabul edilen bir sağlık sorunudur. Gelişmekte olan ülkelerde erkek toplumda en sık görülen yedinci kanser ağız boşluğu kanseridir. Tütün ürünleri ve alkol kullanılmaması ve kanserin erken tanısı kanserin önlenebilmesi ve tedavisi açısından çok önemlidir. Ağız boşluğu kanserinin erken tanısı için yapılan taramalarda kanser olasılığı olan lezyon görülme oranı %1,3 ile 16,3 arasında rapor edilmiştir.
Tütün, kanserojen olduğu çok iyi bilinen N-nitroso bileşenleri içermektedir. Buna ek olarak sigara kullanımı serbest radikaller oluşmasına ve ağız mukozası epitelinde oksidatif hasar oluşmasına yol açmaktadır. Alkol ve metabolitlerinin de insanlar da kanserojen olduğu bilinmektedir. Ayrıca etanol oral mukozanın kanserojenlere geçirgenliğini arttırmaktadır. Sigara ve alkol kullanımının genomik dengeyi bozduğu ve hücresel bağışıklık sistemini de olumsuz etkilediği bildirilmektedir. Tüm bunlar ağız mukozasının malign (kanserojenetik) dönüşümüne yol açmaktadır. Sigara içen, alkol kullanan veya tütün çiğneyenlerde ağız boşluğu kanseri oluşma riski normal toplumdan 123 kat daha fazladır.
Dolayısıyla, 40 yaşın üzerinde olanların, sigara ve/veya alkol kullananların, tütün çiğneyenlerin belirli aralıklarla oral mukozal taramadan geçmek üzere bir Kulak Burun Boğaz uzmanına başvurmaları gerekmektedir.  

19 Ağustos 2006

SES TELİ HİSTOLOJİSİ

Ses tellerinin histolojik yapısı hakkındaki güncel bilgimiz, Hirano'nun 1974 yılında insan ses tellerinin bağ dokusu olan lamina propria'nın katmanlı yapısını ortaya koymasından bu yana devamlı artmaktadır. Buna göre ses telleri, üç ana katmandan oluşur. Bunlardan en yüzeyel olan ince epitel tabakasıdır. Onun hemen altında lamina propira yer alır. Lamina proprianın altında ise kas dokusu bulunmaktadır. Lamina propria'nın hücre dışı matriksinin moleküler kompozisyonu, bu dokunun akışkanlık özelliklerini anlamamız için çok önemlidir. Bu durum, özellikle lamina propria'nın yüzeyel tabakası (Reinke boşluğu) için daha da önemlidir. Epitel ve Reinke boşluğu, ses tellerinin titreşimden sorumlu ana bölümünü oluşturur. Normal bireylerde Reinke boşluğunun jöle şeklindeki yapısı, gevşek bağ dokusu elemanları ve hücre dışı matriksin interstisyel proteinleri (dekorin ve hyaluronik asit gibi proteoglikanlar ve fibronektin gibi glikoproteinler) arasındaki dengeye bağlıdır. Ses tellerinin titreşimine bağlı artmış travma Reinke boşluğundaki hücre dışı matriksin moleküler modifikasyonuna ve dolayısıyla iyi huylu ses teli rahatsızlıklarına yani nodüllere, submukozal fibrotik dokuya ve vokal kord skarına yol açar.

11 Ağustos 2006

1000 ÇOCUĞA İŞİTME CİHAZI

İşitme cihazı ihtiyacı olan muhtaç çocuklara yardım amacıyla başlatılan kampanya ile ilgili detaylı bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
http://www.ntvmsnbc.com/news/382154.asp

SES TELLERİ

Her insanda iki adet ses teli, yutağın (farinks) hemen altında, soluk borusunun (trakea) hemen üzerinde bulunur. Evrimsel gelişim sürecinde, ses tellerinin ve genel anlamda gırtlağın (larinks, hançere) asıl fonksiyonu, hava yolunu ve akciğerleri dışarıdan gelen yabancı partiküllerden ve yemeklerin buraya kaçmasından korumaktır. Nefes alma sırasında V harfi şeklinde açık olan ses telleri, yemek yerken ve ses çıkarma sırasında tamamen karşı karşıya gelerek kapanır. Elbette ki bu şekilde bir anlatım, ses tellerinin mükemmel çalışma mekanizmasının çok kaba bir tarifidir. İnsan ses telleri, konuşma ve ses çıkarma sırasında saniyede erkeklerde ortalama 120, kadınlarda 200 kez birbiri ile temas eder (titreşir). 

07 Ağustos 2006

KEKEMELİK NE ZAMAN BAŞLAR?

2-6 yaş arasında çocukların dil gelişiminde çok hızlı bir gelişme olmaktadır. Cümlelerin karmaşıklığı ve uzunluğu, iki sözcükten oluşan basit yapılardan yetişkin cümle yapısına doğru artış göstermekte ve çocuğun sözcük dağarcığı artmaktadır. Ancak, çocuğun dilbilgisel gelişimi ile üretim kapasitesi aynı değildir. Çocuk farklı yapıda pek çok cümleyi nasıl kurabileceğini "biliyor" olabilir ancak, bu bilgiyi kullanabilmesi farklı seviyelerde bir takım becerileri içermektedir. Bilgi ve beceri arasındaki bu ayrım, kekemelik için önemli bir durumdur çünkü, ileri düzeydeki dilsel bilgi çocuğun motor becerilerini baskılayabilir (Hall ve Burgess, 2000). Dolayısıyla, bu yaş grubundaki hemen bütün çocukların konuşmaları sırasında aynı sözcükleri ya da cümleleri art arda tekrarladıklarına, nefeslerini söylemek istedikleri cümlenin uzunluğuyla eşgüdümlü olarak kullanamadıklarına ve uygun olmayan yerlerde duraklamalar yaptıklarına tanık oluruz. Çoğu zaman bu konuşma biçimi "gelişimsel kekemelik" ya da "normal akıcısızlık" olarak adlandırılır. 2-7 yaş çocuklarının konuşmalarında gözlenen ve normal olduğu düşünülen bu tip konuşma akıcısızlıkları bazen kalıcı bir problem haline gelebilmektedir. Bu dönemde çocuğun etrafında bulunan yetişkinlerin, çocuğun konuşma biçimi hakkında hiçbir yorum/ eleştiri yapmaması, düzgün konuşması için çocuğu uyarmaması, sakince ne anlatmaya çalıştığını dinlemesi çocuğun bu konudaki farkındalığını arttırmaması açısından önemlidir.

Çocuklarda kekemelik başlangıcı çoğunlukla 3-7 yaş arası olmakla beraber, nadiren ergenlik dönemi ve sonrasında da başlayabilmektedir. Çocukluk dönemi ya da sonrasında geçirilen ciddi bir beyin hasarı sonrasında da kekemelik başlayabilir. Bu durum "nörojenik kekemelik" olarak adlandırılmaktadır. Nörojenik kekemeliği olan bireylerde, beyin hasarı öncesinde bir kekeleme öyküsünün olmadığı belirtilmektedir (Lebrun, Bıjleveld ve Rousseau, 1990).

Özlem AKGÜN, Konuşma ve Dil Patoloğu

05 Ağustos 2006

KEKEMELİK GENETİK MİDİR?

Kekemelikte genetik etki diğer kompleks konuşma bozukluklarındakilerden daha güçlüdür. Kekemeliğin tek yumurta ikizlerinin her ikisinde birden görülme oranı %60 ya da daha fazla iken, çift yumurta ikizlerinde her ikisinde birden görülme oranı %20-26'dır (Riley, 2003). Bir ailede kekemelik öyküsü yoksa, o ailede doğacak olan bir çocuğun kekeleme olasılığı azdır. Ancak, bir çocuğun anne ya da baba tarafındaki akrabalarından herhangi birinde kekemelik öyküsü varsa, o çocukta kekeleme davranışının görülme olasılığı yaklaşık %40-60 oranında artmaktadır (Cebiroglu, 1982; Shames, Wiig ve Secord, 1998).

Özlem AKGÜN, Konuşma ve Dil Patoloğu

03 Ağustos 2006

RRP (REKÜRREN SOLUNUM SİSTEMİ PAPİLLOMATOZİSİ) TEDAVİSİNDE BÖLGESEL CIDOFOVIR UYGULAMASI

RRP tedavisinde uygulanan tedaviye ek olarak bölgesel olarak injekte edilen cidofovir'in hastalığın tekrarlama süresi ortalamasını 102 günden 239 güne çıkardığı belirtilmektedir. Cidofovir'e bağlı ek bir sistemik ya da lokal komplikasyon bildirilmemiştir.

KULAK TÜPÜ SONRASI KULAK AKINTISI

Otolaryngology Head & Neck Surgery dergisi Temmuz 2006 sayısında yayınlanan bir makaleye göre kulak tüpü takılması sonrasında en sık görülen komplikasyon kulak akıntısıdır. Bu durumun değişik çalışmalarda %3 ila %74 arasında değiştiği bildirilmektedir. Profilaktik olarak kullanılan antibiyotikli damlaların bu durumu azalttığı üzerinde durulmaktadır.